Çam sakızı kaptan armağanı
Türk denizciliği geçtiğimiz günlerde önemli bir insanını kaybetti. Denizyolları'nın gelmiş geçmiş en ünlü suvarilerinden biri olan İhsan Kazanlıoğlu aynı zamanda çok önemli bir amatör denizciydi de... İhsan ağabeyimle Caddebostan'da tonoz komşusuyduk. Teknelerimiz yan yana dururdu. O seferde olduğunda teknesine elimizden geldiğince göz kulak olmak da bize düşerdi doğal olarak. Hoş o zamanlar herkes birbirinin teknesine sahip çıkardı ya... İhsan Kaptan, gemisiyle pek de kısa olmayan seferlere gider gelirdi. Seferden döndü mü de soluğu teknesinde alırdı... Onun için uzun bir seferin yorgunluğu ancak yelken basarak çıkartılırdı. Emeklerim adlı teknesinin tüm bakımını da kendi yapardı. Boyasını, marangoz işlerini, yelken tamirini, motor bakımını aklınıza ne gelirse hepsini ama hepsini... Bununla yetinmediğini, teknesine koyduğu daktilo ile yazılar yazarak dergi çıkardığını da hatırlıyorum. Bıkmadan usanmadan çevresindekilere bir şeyler öğretirdi. Denizci bağları, manevra incelikleri, tekne bakımının püf noktaları.. Bizler de birşeyler öğrenebilmek için ağzının içine bakardık... Aklına koyduğunu yapan biri olduğu için "Deli İhsan" diye anılırdı. Hafızam beni yanıltmıyorsa ilk kez düzenlenen İzmir yarışıydı. Ona tek başına girmeyi kafasına koymuştu. Yolcu etmek için start yerine önceden gittim. Bekliyorum yok. Derken çok kısa bir süre kala ortaya çıktı. Yelkenle start hattına geldi. Hakem Komitesi onu görünce çok şaşırdı.. "İhsan Kaptan yarışa mı gireceksiniz? Kayıt yaptırmamışsınız? Böyle katılamazsınız!" diye megafonla anons yapıyorlar. Botla yanına gittim. Barut gibi. "Gece biri tüm halatlarımı, yelken ıskotalarını doğramış. Sabahtan beri onunla uğraşıyorum. Mümkün değil bir yere gidemem. Ama yapan soysuz yelkencilerden biriyse 'Vay canına herif yine de geldi' dedirtmek için buradayım" demez mi? Teknesinin iyi bir bakım zamanı geldiğine karar verdiği yıl rahmetli Altan Kaptan'la birlikte teknenin tüm güvertesini söktüler. Küpeştenin tamamı da söküldü. Sonra bu iki büyük kaptan bir marangoz gibi teknenin güvertesini yükseltip, tüm kamara düzenini değiştirdiler. Ortaya modern hatlı bambaşka bir tekne çıktı. Onunla ilgili bende büyük hatırası olan bir olay var, izninizle sizinle paylaşmak istiyorum: Caddebostan önlerinde Dragos'a doğru kaptırmış gidiyoruz. Birden eşim seslendi: Şu gelen İhsan Kaptan değil mi? Yelkenin altından eğilip baktım. Evet, uzaktan bize doğru suları yara yara gelen o...
GELİŞİNDEN BELLİ Kırmızı floklu, üstelik çift direkli. Emeklerim'den başka hangi tekne olabilir!.. Gerçekten de bir zamanlar İstanbul'da o kadar az kotra vardı ki, silüetlerinden hangisi olduğunu tanırdık. Çok geçmeden kafa kafaya geldik. - Nereye gidiyorsunuz? - Evlendik ya, balayına... Önce "tüh be" diye eliyle alnına vurdu. Sonra da "Özür dilerim çocuklar. Nasıl da aklımdan çıktı..." Sözlerini tamamlayamadan geçti gitti. Biraz sonra baktım tramola atıp dönmüş, peşimizden geliyor. Yelkenleri boşlamama bile gerek kalmadan kısa zamanda yetişti. Rüzgar altından yanaştı. Borda bordaya gidiyoruz. Sağ eli yekede, sol elinde bize doğru uzattığı bir Kızılay sodası şişesi, "Al bakalım şunu" diye sesleniyor. Tekneleri birbirine dokundurmadan elindeki şişeyi kaptım, Sevgi'ye uzattım. Şişenin ağzına gazete kağıdından bir tıkaç yapmış, içindeki akmasın diye... -İçinde Rus votkası var. Bu akşam içersiniz. Çam sakızı, çoban armağanı. Denizcinin düğün hediyesi ancak bu kadar olur. Daha büyük bir hediye nasıl olabilir ki İhsan Ağabey. 1967 yılından bu yana her aklımıza geldiğinde eşimle kulaklarını çınlattık. Artık ruhunu şadedeceğiz...
|