Zihnimizin müzesi
Zihin arada bir kendine ziyafet çeker. Anımsama ziyafetleri. Ayin düzenler geçmişe doğru; keyifli gezilere çıkar; bir kişi için düzenlenmiş özel yolculuklardır bunlar. Zihnin bu yolculukta kullandığı teknik, resim yapma ayininin tekniklerine benzer. Evet zihin ayin düzenler, geçmişe bakar; geçmişin resmini yapar yeniden ve bu keyfi sürekli yaşar... Kimi zaman uzun, kimi zaman da iki saniye süren yolculuklardır bunlar. Zihin bazen boyar, bazen çizer, bazen kolaj yapar. Bu kadarla yetinmez, bazen 'küfi yazısı' tekniği kullanır ya da coşar iyice 'kum resmi' yapar. Eh anlatalım bunların da neler olduğunu bari... Efendim küfi yazısı 8. yüzyılda kurulmuş bir Arap kenti olan Küfa'da ortaya çıkmış hat sanatında kullanılan bir yazı türüdür ki, yazıyı dökmesi büyük hüner ister. Arap yazısının yalnızca bir yazı olmaktan uzaklaşarak bir sanat dalı haline gelmesinde büyük önemi vardır. Küfi'nin en büyük özelliği yazının daire, doğru, dikdörtgen gibi geometrik biçimlere indirgenmiş oluşudur... 'Süslü küfi' diye adlandırılan türü, özellikle, mimari bezemede önemli yer tutmuştur. Evet efendim, zihin bu geometrik tekniği kullanır kendi resimlerini çizerken, hatta 'kum resmi' tekniğini bile dener. 'Kum resmi' Amerika yerlilerince yaygın biçimde yapılan ve büyüsel işlevi olan bir tür resimdir ki akıllara sezadır. Düzeltilmiş kum zemin üzerine bir değnekle açılan yuvalara renkli kumlar doldurularak yapılır. Büyü töreni bittikten sonra silinir ve ortadan kaldırılır. Evet efendim, zihin zaman zaman 'kum resimler'i yapar, özel büyü törenlerinden sonra siler, her şeyi ortadan kaldırır.
YAŞAM BİR KOLAJ SANATIDIR Aslında yaşam da bir tür kolaj yapma sanatı değil mi? İster istemez yaşadığımız anlardan, olaylardan bazıları bilinçaltımızda daha derin izler bırakıp köşe başlarına yerleşiyor. Bir kısmını biz yerleştiriyoruz oralara büyük bir özenle; çünkü onlar bizim için çok özel ve çok önemli. Bir kısmı da biz farkına bile varmadan özel çerçevelere yerleşip bilinçaltımızın resim galerisinde duvarları dolduruyor. Ondan sonra, habire kendimiz dolaşıyoruz bu garip sergiyi; gittiğimiz her yere, ulaştığımız her yaşa taşıyoruz yanımızda. Arada bir kapıyı aralayıp başkalarına da izlettiriyoruz bu 'çok özel' sergimizden bazı tabloları. Sevdiklerimiz de var aralarında bu tabloların, nefret ettiklerimiz de. Bu galeride her şey biriktirilebiliyor. Belki de, çok şahsi bir müze oluşturmak da diyebiliriz bu garip oyuna; tıpkı Rönesans döneminde Avrupa soylularının oluşturduğu 'kunstkammer'ler gibi. Avrupa soyluları o dönemde sanat yapıtlarından, bitki, mineral örneklerine, ağaç köklerine, fosillere, hayvan iskeletlerine kadar her türlü ilginç nesneyi içeren koleksiyonlar oluşturmuşlar. Bu koleksiyonları barındıran mekanlara Almanya'da 'kunstkammer- sanat odası' adı veriliyor. Siz şimdi bir yandan okuyorsunuz, bir yandan da "Yahu hepimizin evindeki tavan araları düzensiz birer 'kunstkammer'miş de bizim haberimiz yokmuş" diyorsunuz. Bilinçaltındaki galerinin kapıları bilincin yardımıyla aralandığında sanatsal yaratma süreci başlamış demektir. Yeteneğiniz ve sabrınız varsa bilincin itici gücüyle herhangi bir yapıta dönüşebilir bu süreç; isterseniz ve de çok okuyup araştıracak kadar sabırlıysanız, 'toplumsal bilinçaltı'- na doğru bir zihinsel yolculuğa da çıkıp yaşadığınız ülkenin görünmez müzesinde kapanış saatine kadar dolaşabilirsiniz. Her seferinde bu dolaşmaların sonunda ister bireysel ister toplumsal bilinçaltının haftanın 7 günü 24 saat açık olan müzesinde bir dolaşın, dışarı çıktığınızda birbiriyle ilgisiz, ilintisiz gibi duran bir sürü imgenin bir araya getirilmesiyle ortaya çıkmış bir yorganın sıcaklığı sarar zihninizi. Oturduğumuz yerde çıktığımız bu yolculuklar yaşamımızı tekdüzelikten uzaklaştırmak için bulduğumuz iki yoldan biridir. Öbürü sizce, 'NE?' İyi yolculuklar...
|