|
|
|
|
|
Öküzgözü üzümü bir Urartu mirası
|
|
Bugüne bugün ülkemiz dünyanın beşinci büyük bağcılık ülkesi. Tekel'i satın alanlar da işi kapatmak şöyle dursun geliştirmek uluslararası rekabete hazır hale sokmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Sizi bilmem ama zaman zaman kendi kendime sorar dururum. Yeşili olmayan, ağaçsız, tümü ile kıraç ya da dağlardan oluşan bir yerin güzelliği sizce kabul müdür? Çoğu kez cevabım "Hiç olur mu öyle şey" olur! Elbette sessizce. Çünkü bilirim, o vahşi çıplaklığın da tutkunları vardır. İşte şimdi öyle bir yerdeyiz. Elazığ Harput'da. Orada da durmayıp Buzlu Mağara'ya bakmak üzere tepeye çıkmışız. Buradan aşağı bakış her şeye değer. Sanki bir Urartu kralıyız. Memleketi tavaf etmekteyiz. Set set düşen dağlar nihayet ilerilerde bir yerlerde "Keban Baraj Gölü'ne" ulaşıyor. Sonra yine, ama yavaş yavaş yükselerek zirveyi arıyor. Ama burada en yüksek yok ki. Dağlar silsilesi tekrardan, biteviye ve üstüste yığılmalarından oluşan sıradışı bir güzellik tarifi veriyorlar. Daha önceden bilmediğimiz, tanımadığımız bir tarif bu. Solumuzda artık iyice alçalan güneş karşı tepeleri yalıyor. Bir onu, bir bunu. Sanırsınız, bir antik zaman tanrısı size kadim bir dağlar rehberini açıyor: Bak şu tepeye, gördün mü?
TIKIR TIKIR ÇALIŞIYOR Bağbozumu için Elazığ'a gelmişiz. Bu şehir, bu topraklar Anadolu Şarapçılığının" antik çağdan beri gururu. Bugün artık şarapseverlerin özellikle sorar oldukları Öküzgözü üzümünün anavatanındayız. Diğer bir gözdemiz Boğazkere üzümü de karşı eteklerde çıkıyor. Ama işin doğrusu karşı sıra dağların ardına bakmak: Diyarbakır'a. Onun da sevdiği toprak ve iklim orada... Elazığ'daki bağcılık genç cumhuriyet tarafından yönlendirilmiş. Nasıl mı? Neredeyse yarım asırı geride bırakan Tekel Şarap Fabrikası tarafından. Elazığ'ın artık göbeğinde kalmış Eski Tekel Şarap Fabrikası arazisi, tesisleri Cumhuriyetin ekonomiye önderlik etme arzusunu, o yılları" en net sergileyen örneklerden. Bugün hala tıkır tıkır çalışan bir sistem kurulmuş. Tekel'in Fabrikasını, ki artık Tekel'in değil, Mey'in baş şarap uzmanı ile dolaşıyorum. Neden? Çünkü artık Tekel yok. Biliyorsunuz, özelleştirildi.
DÜNYA ALTINCISIYIZ Hadi gelin bir günah çıkartalım. Gün bugündür: Tekel'in özelleştirilmesi sırasında şöyle bir muhalefet şerhimiz vardı. Taliplerin bu işi yürütebileceklerini göstermeleri gerekir, diye düşünüyorduk. Açıkçası Tekel'i satın alan müteahitlerin daha çok arsalarla ilgilendiğini, pek uzak olmayan bir gelecekde "Tamam iş bitti, paydos" levhasını asacağı vehmi bize de hakimdi. Şimdi bu peşin hükmümüzden ötürü özür dilemeliyiz. Tekel'i satın alanlar işi kapatmak şöyle dursun, geliştirmek, uluslarası rekabete hazır hale sokmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bakın biraz geri çekilip önce Türkiye'deki şarapcılığın haline bir bakalım. Bugüne bugün ülkemiz dünyanın beşinci büyük bağcılık ülkesi. 540 bin hektar toplam bağ alanımız var. Şimdi bazı vatandaşlarımız "Seni zındık seni" diyecekler, "Ramazan günü şarapcılıktan başka anlatacak şey bulamadın mı?" Keşke öyle olsa! Bizde Halil İnalcık Hoca'nın da anlattığı üzere 16. yüzyılda dahi tam kapasite süren bu ticaretten nemalanıyor olsak! Ne gezer! Durum şudur. Ülkemiz her yıl 3 milyon 600 bin ton yaş üzüm üretimi ile dünya altıncısı. Sonrası? Ne yazık ki bu üretimin çoğu "kuru üzüm işine" gidiyor! Yıllık 214 bin ton kuru üzüm imalatı ile dünya birincisiyiz. Peki ama, şarap? Şarap üretimimiz 70 milyon ton civarında. Bu üretim ise dünya toplamı içinde binde bir oranında. Yani açıkçası bu kulvarda yokuz. Bir şey daha. Hani miktar olarak yokuz da, kalite olarak var mıyız? Hayır, bu şarabın çoğu "her şey dahil / all inclusive" turizm sektörümüzde kullanılıyor. Ezcümle şarap "anavatanı sayılabilecek bir coğrafya"da yüzyıllar sonra tekrar emeklemede... Peki bu kötü mü? Hayır. Bu iyi bir başlangıç olacaksa, ki ne diye olmasın! Mey İçki'nin baş şarap danışmanı, Türkiye gibi bir ülkede cesur bir iddia ile yola koyuluyor: "Bence" diyor "Mey'in geleceği şarapta olacak, rakıda değil!" Önümüzde Keban Baraj Gölü, Öküzgözü asmalar arasında dolanıyoruz. Jean Luc, Bordeux'da Vinoloji okumuş. Arada sınıf arkadaşları ziyarete geldiklerinde bunlar bizim asmaların dedeleri diye şaşıp kalıyorlarmış.
ELAZIĞ YEMEKLERİ Akşam tekrar Harput'a çıkıyoruz. Şefik Gül'ün evine. Burası artık Ankara'da yaşayan Elazığ'lı aile tarafından restore edilmiş. Ilık sonbahar gecesinde "hayata" yerleşiyoruz. Avlunun bir köşesinde yemekler hazırlanıyor. Elazığ yemekleri. Bir kısmını ilk kez görüyoruz: Dövme Çorbası ile başlıyoruz. Söğürme, İçli Köfte, Patlıcan Dilim Dolma ve Tavuk Üfeleme. Üfelemenin içine nar taneleri de serpiştirilmiş. Arkasından Cevizli taş ekmeği geliyor. Ya şaraplar? Bütün Terra-Elazığ Dizisi: Öküzgözü, Boğazkere, Öküzgözü-Boğazkere ve Buzbağ sofrada. Mey'in şarap üretiminin 4 milyon litresi Elazığ'dan. Artık bütün dünya şarapcılığının sloganı "terroir" Elazığ'da zaten uygulanmakta. Üzüm sağa sola taşınıp da yıpranmaksızın mahallinde işleniyor. Yani 13 milyon şişe şarabın 4 milyon şişesi Elazığ'lı. En kısa zamanda Harput'a, Buzlutepe'ye gitmelisiniz. Elazığ Müzesi'ni gezip de, Öküzgözü şarabını aldınız mı "Bakın gördünüz mü", diyeceksiniz, "Urartu'dan kalan mirasa da sahip çıkıyoruz!"
|
|
|
|
|
|
|
|
|