|
Asteriks oyunu bitti
|
|
Obelix, Idefix, Sezar ve tabii ki Asteriks... Dünya Asteriks ve arkadaşlarıyla 1959'da tanıştı. Bu süre içinde tam 32 albüm yayınlandı. Ama artık sevenlerinin kendilerini alıştırmaları gerek: Çağımızın en canlı sanal kahramanı Asteriks geçen hafta 27 ülkede satışa sunulan 33'üncü albümüyle veda ediyor.
Acta est fabula (*) (oyun bitti)
Sevenlerinin kendilerini alıştırmaları gerek. Asteriks uzun bir aradan sonra geçen hafta 27 ülkede birden satışa sunulan 33'üncü albümüyle hasret gidermiyor veda ediyor.
Benim adım Obelix. "Menhir'' yontucusuyum. Hayır efendim, ne şişmanım, ne de şişko. Sadece biraz göbekliyim ya da iri-yarı. Dikine çizgili askılar takarım çünkü daha ince gösteriyor. Romalılar'la dövüşmeyi çok severim. Özellikle genç ve diri olanlarla. Çünkü hiç değilse iki-üç yumruğa dayanıyorlar. Yorgunları ve bezginleri tek yumrukta düşüveriyor. İnsan kavganın tadını çıkaramıyor Benim adım Idefix. Çok çabuk yabancı dil öğrenirim. Ana dilim Galyaca'dan Latince'ye, Yunanca'dan İberce'ye kadar birçok dilde havlayabilirim. Doğaya aşığım, ne zaman kesilmiş bir ağaç görsem ağlarım. Obelix'e çok bağlıyım ama onun aşık olduğu dönemlerden nefret ederim. Çünkü o zaman sürekli zırlar, gözü beni bile görmez
Benim adım Asterix. Galyalı savaşçıyım. Kleopatra ve Falbala'ya vurgunum. Coriza ile Maestria ise bana vurgunlar. Karakterim: Evet, inatçıyım. Ama aynı zamanda cömertim, cesurum, zekiyim ve dost canlısıyım. "Sihirli iksir" mataramı hiç yanımdan ayırmam. Ruh halimdeki değişimleri kaskımın iki yanındaki tüylerin yönüne bakarak anlayabilirsiniz. Benim adım Sezar. Roma imparatoruyum. Tüm Galya'yı fethettim... Şey bir köy hariç. İsa'dan önce 15 Mart 44'te senatonun merdivenlerinde öldürüldüm. Evlatlığım Brütüs son darbeyi indirirken ağzımdan çıkan sözleriin sırrı hâlâ çözülemedi: "Kai su, teknon''. Yunanca. 'Sen de oğlum' demek. Kimilerine göre, 'Sen de mi bana karşıydın' demek istedim, kimilerine göre 'Sen de öleceksin', kimilerince 'Sen de imparator olunca göreceksin', kimilerince ise 'Sen de öldürüleceksin.' Sizce hangisi olabilir?
"İsa'dan önce 50 yılı. Tüm Galya, Romalılar'ın işgali altında. Tüm? Yooo! Küçük bir Galya köyü işgalciye hâlâ -ve her zamandirenmeye devam ediyor." 33'üncü albümün kapağını çevirdim ve -şiir kadar güzel- o ilk sayfayı gözüm kapalı tekrarladım. Büyük bir keyifle. Ab imo pectore, yani kalbimin ta derinliklerinden. Söylemesi ayıp olmazsa; yukarıda çevirisini aktardığım paragrafın Fransızca'sını (İzin verin, hiç değilse bu müthiş "olay"da Frankofonluğumuzun bir faydasını görelim. Şu AB sürecinde, 3 Ekim'e kadar hem sağdan hem soldan ve de hem Türkiye'den hem Fransa'dan yemediğimiz dayak kalmadı): "50 ans avant Jesus-Christ, toute la Gaule est occupee par les Romains. Toute? Non! Un petit village gaulois resiste encore et toujours a l'envahisseur." Sonra bir sayfa daha çevirdim. Her öyküde tekrarlanan ve yine ayrıntılarına kadar ezberlediğim ilk kareyi çok eski bir dosta -bir kez daha- kavuşmanın sıcaklığıyla okumaya başladım: Bembeyaz kaftanı ve uzuuun beyaz sakalıyla "Druide" (büyücü-rahip) Panoramix (Türkçe'ye önceleri "Büyüfiks" diye aktarıldı, şimdilerde galiba "Hokusfokus" deniyor) yine kulübesinde, ormandan topladığı ot, bitki ve yapraklarla köy halkının gücünü ona katlayan ve böylece Romalılar'a direnmelerini sağlayan sihirli iksirini, yani kudret şerbetini hazırlıyor.
ÇEVRECİ KÖPEK Sırtında birkaç ton ağırlığında ama ona tüy kadar hafif gelen "menhir" (yontulmuş kaya ya da anıt kaya, yani Bizans döneminde İstanbul'un tüm meydanlarını ve caddelerini süsleyen, günümüzde sadece Sultanahmet Meydanı'ndaki eski hipodrom alanında ve Çemberlitaş'ta kalmış obelisk'lerin ham hali) ile Obelix (Türkçe çevirilerinde Oburiks) yine kazanın başında, yalanarak iksirin kaynamasını bekliyor. Dünyanın ilk çevreci köpeği, miniminnacık Idefix de hem kazandan yükselen dumanı kokluyor hem de keyifle kuyruğunu sallıyor. Panoramix yine aynı uyarıyı yapıyor: "Hayır Obelix, sana yok. Çünkü küçükken kazanın içine düştün. Sen iksirin kalıcı etkisine ve gücüne sahipsin." Panoramix aslında sadece koskoca Roma'ya ve İmparator Sezar'a kafa tutan küçücük bir Galya köyünün direnişçilerine değil, bize de hazırlıyor sihirli iksirini. Kazanı ilk kaynattığı 1960'ların sakin, huzurlu günlerinin (aslında gençliğinin) özlemini çeken, o yılların tanığı dostlarının ve de gücünün- kuvvetinin epeycesini yitirmiş bizlere de... Eee ne dersiniz, sic transit gloria mundi... (Dünyada şan gelip geçici...)
Çağımızın en canlı sanal kahramanı Asteriks'in 33'üncü albümünün çıkması bizi bu duygusal satırları yazm aya yöneltti. Ya da zorladı. Ve de bu albümde bir dönemin sonunun geldiğini hissetmemiz gözlerimizi nemlendirdi. İlk kitaptan bu yana Galya köyünün şefi Abraracourcix'in (Türkçe'de "Sıvanmış kol" anlamına geliyor ama "Toptoriks" adı uygun görülmüş) uykularını kaçıran bir korkusu vardı: Gökkubbenin başına yıkılması. Bu albümde işte o korku gerçeğe dönüştü. Neredeyse ilk sayının kapak deseninin tıpkısıyla çıkan 33'üncü albümde, "Gökkubbe başına yıkılınca" başlığıyla uzaylıların o şanlı direnişçilerin köyünü istilası anlatılıyor. Ve bu istila Obelix'in dehşetle ormanda yaban domuzlarının taş kesildiklerini görmesiyle ortaya çıkıyor. Bu tıpkıbasım kapak aslında, Asteriks ve arkadaşlarının da yazarı ve çizeri 78 yaşındaki Albert Uderzo'nun da sahneden çekilmeye hazırlandıkları mesajını veriyor. Hüzünle. Alıştıra alıştıra. "Vis comica"nın (güldürme yeteneği) sonu mu? Dünya, Asteriks ve arkadaşlarıyla 29 Ekim 1959'da tanıştı. Tam da Türkiye'nin Cumhuriyet'in 36'ncı yıldönümünü kutladığı sırada. O gün çizgi roman dergisi "Pilote"ta ilk macerası yayınlandı. Red Kit'i ve maceraları Türkçe'ye "Pıtırcık" diye çevrilen Le Petit Nicholas'yı da yaratan hem yazar hem mizahçı hem de çizgi roman senaristi büyük usta Rene Goscinny yazıyor, Albert Uderzo da çiziyordu. İlgiyle karşılanınca, her sayıda bir bölümü verilen ilk macera 1961'de albümde toplandı: Galyalı Asteriks. Ama sadece 6 bin adet satabildi. İki yıl sonra 1963'te, "Altın Orak" adlı ikinci albüme ise topu topu 20 bin okur ilgi gösterdi. Ama onu izleyen "Şeflerin Savaşı" inanılmaz bir patlama yaptı: 400 bin adet! Audaces fortuna juvat! (Şans ihtiraslılara güler!) Asteriks artık ulusal kahramandı. 1965'te uzaya gönderilen ilk Fransız uydusuna onun adı verildi. Ertesi yıl ünlü ve ciddi "Time" dergisinin kapağını Galyalı o ufak-tefek ama korkusuz, vurdu mu çökerten savaşçı süsledi. Ve de Cumhurbaşkanı General Charles de Gaulle bir bakanlar kurulu toplantısına koltuğunun altında Asteriks albümüyle girdi. Gözlerini bakanlarının üstünde gezdirdi, sonra kitaba eğildi. Daha sonra da her bakanına çizgi romanın bir kahramanın adıyla hitap etmeye başladı. (Ahhh... Ne yıllardı ama... İngiltere'nin o günlerdeki adıyla AET'ye girmesine "hayır" diyen Cumhurbaşkanı General de Gaulle, Başbakan Georges Pompidou, Kültür Bakanı Andre Malraux. Seks ilahesi Brigitte Bardot'nun en parlak dönemi. Jean- Paul Belmondo, Alain Delon'un yıldızları yeni yeni parlıyor. Fransızlar, Sempe'nin karikatürleriyle gözlerinden yaş gelinceye kadar gülüyor, Jacques Prevert'in şiirleriyle ağlıyor. Naziler'le işbirliği yaptığı için lanetlenmiş büyük romancı Louis-Ferdinard Celine'in kitapları yeniden keşfediliyor. Charles Aznavour altın çağında, Enrico Macias yeni yeni adını duyuruyor, Mireille Mathieu kariyerinin başında, Dalida ortasında, Jacques Brel ise hızla sona, ölüme doğru yol alıyor. Kadife sesli Adamo "Her yerde kar var" ile Avrupa'yı -tabii Türkiye'yi desallıyor. Ayrıca Soğuk Savaş, iki kutuplu dünya. Çin'in bin yıl sonra yeniden doğuşunu sağlayan Mao. BM'de ayakkabısıyla sıralara vuran Nikita Kruşçef'in Leonid Brejnev-Nikolay Podgorni ikilisi tarafından devrilmesi. Almanya'da Berlin Duvarı'nın gölgesinde ilk "Büyük koalisyon"un kurulması. Fidel Castro rejiminin ilk yılları. Başkan John F. Kennedy'nin Dallas'ta suikaste kurban gitmesinin şoku içindeki ABD. Ve 27 Mayıs ihtilalini izleyen CHP-AP koalisyonları. 12 Eylül 1963'te Türkiye'nin bir gün AET'ye tam üyeliğini hedefleyen Ankara Anlaşması'nın imzalanması. Başbakan İsmet İnönü'nün "Türkiye bu anlaşmayla ebediyen Avrupa'ya bağlanmıştır" öngörüsü. Sonra Süleyman Demirel'in başbakanlığında tek parti iktidarıyla yeniden istikrara kavuşmaya başlayan ve de Türkiye İşçi Partisi ile ilk gerçek sol muhalefetle tanışan Türkiye. Aut caesar, aut nihil; ya devlet başa, ya kuzgun leşe...)
8 MİLYON BASKI 1967'de yayınlanan dördüncü albüm "Asteriks ve Normanlar" bir milyonluk satış tavanını deldi. Ondan sonra da her macerada rakam katlandı. Nunc est bibendum (İşte buna içilir...) Uzatmayalım. Geçen hafta, tam tarih verirsek, 14 Ekim Cuma günü Fransa saatiyle 00.01'de okurlarıyla buluşan ve Galya köyünün uzaylıların istilasına uğramasını konu alan "Gökkubbe Başına Yıkılınca" albümü ise 16 dilde ve 27 ülkede 8 milyon adet basıldı. Böylece Asteriks'in ilk 32 albümünün 109 dildeki 310 milyon adetlik satışına -şimdilik- 8 milyon daha eklenmiş oldu. "Şimdilik" diyoruz, çünkü aralarında Türkçe'nin de bulunduğu birçok dile henüz çevrilmedi. Hem sonra 2001'de basılan 32'nci macera "Asteriks ve La Traviata" 8 milyonu Avrupa'da olmak üzere 10 milyon adet baskıyla tüm kitap kategorilerinde dünya rekoru kırdığına göre, 33'üncü albümün onu da geçmemesi için hiçbir neden yok. Yukarıda da değindiğimiz gibi, başlangıçta Goscinny yazıyor, Uderzo çiziyordu. 14 Ağustos 1926 doğumlu Goscinny, 5 Kasım 1977'de Paris'te her sabah gittiği klinikteki rutin efor testi sırasında kalp krizi geçirip ölüverdi. O güne kadar her albümde milyonlarca yenisi eklenen Asteriks tiryakilerinin 24'ünü yazmıştı. 25'incinin, "Asteriks Belçika'da"nın da senaryosunu neredeyse bitirmişti. O senaryo ölümünden yaklaşık 1.5 yıl sonra Uderzo'nun her karesine gözyaşlarının damladığı çizimleriyle yayınlandı. 1979'da. Son 8 albümü ise Uderzo (1927 doğumlu) hem yazdı hem çizdi. Her ne kadar gerek yazar ve çizerin, gerekse kahramanların 1977 Kasım'ı öncesine özlemleri her geçen gün daha da taşınmaz hale gelse de. Tabii biz okurların, daha doğrusu tutkunların da. Goscinny'nin yokluğuna katlanmak kolay değil doğrusu. Donec eris felix, multos numerabis amicos (Mutlu olduğun sürece çevrende dost eksik olmaz...) Neyse... Bu kadar hüzün yeter. Aslında Asteriks asla sadece bir çizgi roman değil. Onun ötesi bir şey. Ya da çizgi roman dışında her şey. O bir ansiklopedi. O bir bilgi hazinesi. O her albümünde okuru genel kültür sınavından geçiren bir öğretmen. Onda sadece Fransa'nın değil, dünyanın tarihi de var. Coğrafya var. Edebiyat, mitoloji, felsefe, sanat tarihi, dilbilim var. Siyaset, diplomasi, toplumbilim, ekonomi var. Küreselleşen dünyanın her yerinden güncel sorunlar var. Var oğlu var. Onun her albümünün sonunda, köy meydanında nar gibi kızarmış yaban domuzlarının masalarda tepeleme yığıldığı geleneksel şöleni yakından incelerseniz, Pieter Bruegel'in "Köylü düğünü yemeği" tablosunu görürsünüz. Bir başka albümde Rembrandt'ın "Doktor Tulp'un anatomi dersi" tablosuyla karşılaşırsınız. Olimpiyatlar'ın yarı tanrıları Miron'un diski ve Lacoon'un güllesi de onun karelerinde karşınıza çıkar. Cervantes'in Don Kişot'u da. Federico Fellini'nin Satyricon filminin unutulmaz sahnesi yine onun karelerinden birinde gizlidir. Asteriks'in meşaleyi havaya kaldırdığı kare size New York'taki Özgürlük Anıtı'nı çağrıştırır. Zorro'dan Giyom Tel'e sayısız sürpriz konuk, 16'ncı Louis'den Napolyon Bonapart'a kadar yığınla tarihi şahsiyet ummadığınız anda ya da karede size göz kırpar. Tabii General de Gaulle'den Jacques Chirac'a kadar günümüzün tüm Fransız cumhurbaşkanları da. Churchill'den Bush'a kadar şu 50-60 yılın dünya liderleri de. (Son albümde, Kaliforniya Valisi, ünlü aktör Arnold Schwarzenegger "figüranlık" yapıyor!) Sezar'ı saymıyoruz, (gladyatörlerin dediği gibi, "Ave Cesar, morituri te salutant" ya da "Merhaba Sezar, az sonra ölecek olanlar seni selamlıyor" çünkü o albümlerin konuğu değil, esas kahramanlarından biri. Kleopatra, Brütüs, Annibal ("Delanda Cathago" ya da "Kartaca mutlaka yıkılmalı") gibi hiç değilse bir-iki albümde başrollerde yer alan antik çağın zirvelerini de. Asteriks'in her albümü dinler tarihi aynı zamanda. Ya da tanrıların geçit töreni: Apollon, Artemis, Athena, Hefaistos, Herakles, Hermes, Mars, Poseydon, Zeus (Yunan tanrıları), Jünon, Jüpiter, Merkür, Minerva, Satürn, Vesta, Vülken (Roma tanrıları), Arnora, Belenos, Belisama, Borvo, Damona, Epona, Esus, Lug, Sukkelus, Tutalis (Galya tanrıları), Geb, İsis, Osiris, Ra, Serapis (Mısır tanrıları), Odin, Tor (Norman tanrıları), Yehova (Yahudi tanrısı)... "Plaudite cives" (Yurttaşlar selamlayın!) (Ama önemli bir noktayı hatırlatmakta da fayda var. Bize göre şiirin başka dile çevirisi olmaz. Ne Louis Aragon'un dizelerini Türkçe'ye çevirmek mümkün ne de Yunus Emre'yi Karacaoğlan'ı Fransızca'ya, İngilizce'ye. Tabii olanca derinliğiyle, anlatmaya sözcüklerin yetersiz kaldığı tadıyla çevirmenin imkansızlığını kastediyoruz. Çare? Şiiri çevirmek istediğiniz dilde yeniden yazmak zorundasınız. Yani kendinizi şairin yerine koymanız. Her şeyiyle.
ÇEVİRİSİ ÇOK ZOR Yine bize göre, bir de Asteriks'i kıvamında tercüme etmek mümkün değil. Dünya edebiyatının zor yazarları James Joyce'u, Umberto Eco'yu çevirmek bile, onun yanında çocuk oyuncağı kalır. Hatta her cümlesi 4-5 sayfa tutan Marcel Proust'u ve onun 29 ciltlik "Yitik Zamanın Peşinde"sini bile. Hatta hatta, kendi yarattığı Fransızca ile yazdığı romanlarıyla Fransızlar'a saç-baş yolduran Raymond Queneau bile. Çünkü Asteriks albümlerini - hakkını vererek- çevirmek için Fransızca bilmek yetmez; Fransızlar'ın yaşamını, tarihini, dünyaya bakışını, espri anlayışını da bilmek şart. Yine yetmez; gururlarıyla, kompleksleriyle Fransızlar'ı tanımak, özümsemek şart. Kısacası, deyimin tüm anlamlarıyla "Fransız olmak" şart. O da Türkler'e zevk verir mi; emin değiliz.) Gökkubbe bizim de başımıza yıkılmadan konuya dönelim. Duyuyor musunuz; Asteriks'imiz "Ils sont fous ces romains..." (Deli bu Romalılar) diye sesleniyor bize İsa'dan önce 50 yılından ve ekliyor: "Hayatın anlamının yemek, içmek, gezmek, eğlenmek, kavgadan sonra hemen barışmak ve şarkı söylemek olduğunu ne zaman öğrenecekler?" Ya biz? Öğrenebilecek miyiz? 2 bin küsur yıl öncesinin bu çığlığını duyabilecek miyiz? Yoksa yaşamı da dünyayı da cehenneme çevirmeye devam mı edeceğiz? Romalılar'ın dediği gibi, "Ubi solitudinem faciunt, pacem appelant..." Yani, "Girdikleri yeri çöle çeviriyorlar, sonra da barış getirdiklerini söylüyorlar." NOT: Yazıdaki Latince deyimlerin hepsi Asteriks albümlerinden aktarıldı.
|