İstanbul...
Sabah işe gelemiyorsun. Akşam eve dönemiyorsun. İstanbul bu...
Aslında her şey, Henri Prost isimli arkadaşın başının altından çıkıyor. Rahmetli, Fransız şehir planlamacısıydı. "Bizim kafamız çalışmaz, Avrupalı daha iyi bilir" mantığından yola çıkarak getirmişlerdi 1936 yılında İstanbul'a. "Al bu şehri adam et" dediler. O zamanlar İstanbul nüfusu, 300 bin falan.
Mösyö Henri, ölçtü biçti, "Bu şehir önümüzdeki 50 yılda olsa olsa 800 bin kişi olur" dedi. İşte canımıza okuyan tahmin budur...
Ha unutmadan... "Kentin sanayi bölgesi, Haliç'in kıyılarına kurulmalı" diyen arkadaş da, bu Henri'dir...
Peki ne yapacağız? Henri'yi mezarından kaldırıp, yakasına yapışacak halimiz yok. Önerim şu...
"İnsan taşıyoruz" sloganını otobüslere asmak kolay. İnin kardeşim eskortların yol açtığı makam otomobillerinizden... Gidin otobüs duraklarına görün çileyi. Geçin direksiyonun başına da, "huni" ye benzeyen köprülerden geçmeyi bir deneyin. Çalışmayan, ceset gibi yatan iş makinelerini bir görün. İki tane belediye işçisi öğle yemeğine gidiyor diye, 200 bin otomobilin nasıl kuyruk olduğunu bir görün. Yürüyün 10 dakika kentin herhangi bir caddesinde... Her yer çukur, balçık... Millet evinden efendi gibi çıkıyor, üstü başı çamur içinde amele gibi dönüyor... Ayıptır.
Allah için bir kez "sıradan vatandaş olmayı" deneyin. "Haram olsun bu belediye başkanlarının aldığı maaş" demezseniz, söz, sıradan vatandaşlar olarak özür dileyeceğiz.
|