Milli de, ne kadar milli?
Beşiktaşlı olarak Fenerbahçe'nin PSV maçını bir sürü duyguyla seyrettim. "Başlama düdüğü" nden önce yenilmesini isteyip... Dakikalar ilerledikçe futbolundan hoşlanıp... Maçı kazanırken de sevinerek. Duyguların kararsızlığı, dönekliği, şapşallığı değil; en katı aidiyet ve hissiyatın bile başka yakınlıklar, farkındalıklar ve hadi sevgi bir yana, saygı ile esneyebileceğine dair bir ruh hali. İlkine, (Beşiktaşlı) kimliğimden ötürü ezeli rekabet, duygusal şiddet hâkimdi. İkincisine, futbol sevgisinin iyi oynayana saygı ilkesi... Üçüncüsüne, bu coğrafyanın çocuğu olmak. İlki edinilmiş bir alt kimlik, ikincisi insanlık, akıl ve vicdan kimliği, "etik kimlik" diyelim; üçüncüsü de genetik, etnik, milli, kültürel, artık ne derseniz!
Şöyle düşünelim: Bir Fenerbahçeli Türk, Hollanda takımına "üç tane geçirdiğimiz" için çok mutlu oldu. Hollanda'da ezilmiş, itilmiş hele son zamanlarda etnik-dini nefrete maruz kalmış bir Türk'ün sevinci özel olmalıydı. Fenerbahçeli ise katmerli, değilse bile bir o kadar. Bir Fenerliyi son yıllarda çok mutlu eden futbolcuların başında ise bir Hollandalı geliyordu. Hollandalı olan, beyaz olmayan, PSV'li olmayan, Fejenoord'da iken PSV ile ezeli rekabeti yaşayan Van Hooijdonk, önceki akşam üzülmüş müydü, sevinmiş miydi? Hollandalı kimliği mi, Fenerbahçe sevgisi mi, Daum nefreti mi etkili olmuştu acaba? Fenerbahçeliler yahut buralı futbol meraklıları, geçen yıl Şampiyonlar Ligi yarı finalinde (şimdi ikisi de FB ile aynı grupta olan) MilanPSV maçlarını seyrederken hangi takımın kazanmasını arzu etmişlerdi? Genellikle PSV olmalı. Milan'ın cüssesi karşısında daha mütevazı ve sempatik olduğu ve keyif vererek, emek dolu oynayıp şanssızlıkla elendiği için. Hollanda'daki Türkler içinde PSV'ye karşı Milan'ı tutan olmuş muydu acaba? Hiç sanmam. Milan'ı, hâlâ Fatih Terim çalıştırıyor olsaydı, kimin hissiyatı nasıl değişirdi? Bir AKP'li, sırf lideri Erdoğan Milan patronu, İtalya Başbakanı Berlusconi ile kanka diye Milan'ı tutar mıydı? Önceki akşam maçı TV'den seyredip sevinen Fenerliler arasında kimlerin TV'si Philips markaydı? Yani PSV'nin arkasındaki marka.
Şöyle soğuk bir "Fenerbahçe tanımı" yapabilir miyiz? "Sarı-lacivert formasında ay yıldızlı bayrak taşıyan, son Avrupa Şampiyonlar Ligi maçına beş Türk, dördü Brezilyalı altı yabancı futbolcu ve Alman teknik direktörü ile çıkan ve gollerinin birini Ganalı, ikisini Brezilyalı oyuncusu, Hollanda takımının Brezilyalı kalecisine atan köklü bir Türk kulübü." İnsaflı olalım. Chelsea' yi böyle zor tanımlarız: "Sahibi Rus, teknik direktörü Portekizli, tüm kadrosunun sadece iki, üç oyuncusu İngiliz, gerisi yabancı, Londra'da kökleşmiş, Manchesterlilerin nefret ettiği, Londralı Arsenallilerin sevmediği İngiliz kulübü". Fener galibiyetinde medya niye "Samba" başlıkları attı. Samba milli dansımız, folklorumuz mu, bize has bir şey mi? Neden kılıç kalkan, çayda çıra filan değil! Atletic Bilbao tüm oyuncuları "etnik ayrımcılık" la Basklı (yabancı olursa, o da Fransız Basklı) seçilen bir İspanyol kulübü, Real Sociedad ise böyle bir ilkesi veya kaprisi olmayan bir Bask kulübü. Onu severiz; çünkü Nihat oradadır. Lakin, iki yıl önce daha çok severdik; çünkü güçlü, kralcı, şımarık Real Madrid ile şampiyonluk için çekişmişti. Fakat, bu hafta ilk 11'inde iki Türk birden oynayan ( Halil Altıntop ve Berkant Göktan) tek yabancı takım Kaiserslautern sizi heyecanlandırdı mı? Pek değil. Çünkü Halil ve iki büyükte oyna(ma)masına rağmen Berkant, buradan çok oralıydı. Pek azımız İsviçre milli takımındaki Yakın kardeşlerle heyecanlandı. Diyarbakırspor'un ilk on birinde Diyarbakırlı oyuncu yok sanırım ve 18'lik kadroda Makedon sayısı muhtemelen Diyarbakırlıdan fazla! Kimileri Diyarbakırspor'a "PKK" diye bağırır. Ayıptır. Makedonlar da şaşırır!
Fenerbahçe'nin sembolü, milli takımın golcüsü Büyük Lefter, aynı zamanda Andonyadis soyadlı Büyükadalı Rum olup "Türk olduğu, Fenerli ve milli ve golcü ve iyi insan olduğu için" omuzlarda taşınmış, "Rum olduğu için" de bir gün tartaklanmıştı! Neyse ki birinciler çoğunluk, ikinciler ise bir avuç idi. Beşiktaş seyircisi, Fener maçında ısrarla "çok insan ve çok etkili" amigo Alen' i sahada görmek istemişti, coşkuyla bağırarak. Sevgili Alen, buralı, Türkiyeli (Türk), içimizden bir Ermeni idi ve Beşiktaşlı ve milli idi. Duygular, aidiyetler karışıktır yani. İnsan, zaten böyle bir şey olmalı. Önce insan olmalı.
|