Prens dönerci kuyruğuna girer mi?
Kim bu adam" dedim! "O adam değil, prens" dediler. "Hadi canım sen de" dedim, "Prens dediğin Türk dönercisinde kuyruğa girer mi?" Benim bu sorumu ilkel buldular. Dediler ki; "Kral da olsan prens de olsan rezervasyon yaptırmazsan kuyruğa girersin!" "Hadi canım sen de" dedim, "Dönerci kuyruğunda sıraya girecekse niye prens oldu ki?" Siz benim "Bu adam kim?" dediğime bakmayın. Türk dönercisinde kuyruğa girip sırasını bekleyen adamın ismi Liechtenstein Prensi Aloies Adam 2! Hani minibüslerin arkasında yazar ya; babam sağolsun diye.. Bu küçük prenslik babadan kalmış. Hikayesi ise çok komik! İkinci Dünya Savaşı çıkınca Avusturya'nın asil insanlarından biri olan Bay Adam, İsviçre'de geniş bir arazi kurmuş. Olmuş sana prenslik! Prens hazretlerinin Avusturya'da büyük gölü var. Çekoslovakya'da ise büyük çiftlik. Bu iki arazi de ülkesinin 5-10 katı. Prenslik deyip geçmeyin.... Dünyada vatandaşından vergi almayan tek ülke. Modern soyguncuların cenneti olan bir ülke. Askeri olmayan, sınırlarda yani gümrüklerde polisi olmayan tek ülke. Sınır dediniz de... İsviçre'den gelirken bir uzunca köprü... Köprünün başında iki bayrak. Bir de taşın üzerine çakılmış bir plaket: Liechtenstein'a hoşgeldiniz. Polis dedik de dünyada en çok polisi olan ülke de burası. Tam 98 polis görevde. Böylesine küçücük ülkede kocaman bir topluluk var. Bizim Türkler'den daha doğrusu Afyon Emirdağlılar'dan söz ediyorum. Hemen hepsi işsiz. Üzülmeyin canım işsizlik parası ile gül gibi geçinip gidiyorlar. İşte o gençlerle konuşurken anladım ki yeni bir düşünce üretmişler. O da şu; bu Türk gençlerinin hepsi bir vatansever. Bir başka deyişle yurtsever. Beşiktaş-Vaduz maçına Fenerli de geldi. Galatasaraylı da. Bunların çoğunluğu da Beşiktaş forması giyerek bir günlük Beşiktaşlı oldular. "Neden böylesiniz?" dedim. Cevap "Önce Türkiye" oldu!.. Gençlerle sohbet ederken şunu da anladım ki; hepsi çağdaş ve ülkesine inanılmaz bağlı. Duygulandım. Çok değil 10 yıl önce genç güreşçilerle Polonya'ya gitmiştim. Galiba Avrupa şampiyonasıydı. Bir gün baktım ki bu genç sporcular gazete kağıdı üstünde ekmek-peynir yiyorlar. Bu gençler bu tabaklarda daha önce domuz yenmiştir diye o tabakları kullanmıyorlar. Bu yemeklere domuz yağı değmiştir diye yemek yemiyorlar. (Hani şu Çırağan'da dillere destan düğünde içki değmemiş 30 bin bardak sipariş edilmişti ya. Aynen işte öyle...) Sonuç komik! Yemek yemeyip güç kaybeden o genç güreşçilerin daha ilk günde sırtları yere yapıştı! O gençler de bu gençler de bizim. Ama kafalar değişik! İnsan isterse değişir mi? Elbette... Efendim şu "Ferrarisini Satan Bilge" diye bir kitap dünyayı kasıp kavuruyor. Neymiş efendim bırak işi gücü, git hayatını yaşa. Ferrarim yok ki satayım! Demek ki böyle bir sorunum da yok. Ama... Bir gün Loto'dan piyango bana vurursa iş değişir. DOSTLARA: Kanserle savaşa devam, asla teslim olmak yok. Hele bu sene Beşiktaş'ın şampiyonluğunu görmeden hiçbir yere gitmem! Yarın sabah yedinci kez ameliyat oluyorum, sağ böbreğimi doktorlara teslim edeceğim. Benim için dua edin.....
|