|
|
|
|
|
|
'Dünyanın çözemediği olayları çözüyoruz' demek çok abartılı
Adli Tıp Enstitüsü'nün iki ay önce göreve atanan yeni müdürü Prof. Dr. İmdat Elmas ilk kez konuştu.
Şu aralar Adli Tıp Enstitüsü'nü kusursuz halegetirmek için kafa yoruyorum. İki ay boyunca inceleme yaptık.
Adli patoloji, biyoloji ve adli psikiyatri gibi birimlerin çoğuyıllardır aktif değilmiş.
Çalışan tek laboratuvar, DNA ve babalık testlerinin yapıldığı birim. Burası da yeterli imkanlara sahip değil.
Sevil Atasoy'un görevden alınması sözkonusu değil. Görev süresi bittiği için tekrar atanmadı.
'Dünyanın çözemediği olayları çözüyoruz' demek çok abartılı
Adli Tıp Enstitüsü'nün iki ay önce göreve atanan yeni müdürü Prof. Dr. İmdat Elmas enstitünün kapılarını ilk kez SABAH'a açtı. Eski müdür Prof. Dr. Sevil Atasoy'u eleştiren Elmas "Laboratuvarlar aktif değil, aletler çalışmıyor" diyor.
İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı öğretim üyesiyken Adli Tıp Enstitüsü Müdürlüğü'ne atanan Prof. Dr. İmdat Elmas, enstitüyü geliştirmek için çalışmalara hız verdiklerini söylüyor. Devraldığı kurumun ana laboratuvarından sadece DNA testlerinin yapıldığı hemogenetik laboratuvarının çalıştığını, diğerlerinin ise uzun yıllardır işlevsiz bırakıldığını söyleyen Prof. Elmas, büyük makine ve deney tezgahlarının bulunduğu laboratuvarların, çalışma ofislerine dönüştürülmüş olmasını eleştiriyor. Birim sorumluları da aletlerin bozuk olması nedeniyle birçok alanda bilimsel çalışma yapamadıklarını anlatıyor. Prof. Dr. İmdat Elmas'la yaptığmız röportajın ardından görüştüğümüz Prof. Dr. Sevil Atasoy ise polemiğe girmeyeceğini belirterek konuşmayı reddetti. İşte Prof. Dr. İmdat Elmas'ın ilgiyle okuyacağınız açıklamaları...
* Göreve geldiğiniz iki ay içinde hakkınızda çok konuşuldu. Neden bugüne kadar sustunuz? Birçok gazete ve televizyon kanalından çeşitli röportaj teklifleri, sorular geldi. Uzun bir süre basına beyanat vermeme gayretinde oldum. Her şeyden önce kişiliğime veya şahsıma yönelik bazı eleştiriler nedeniyle Adli Tıp Enstitüsü'nü tartışmak istemedim. Ama maalesef enstitü ile ilgili haberler ısrarla şahıslar düzeyine indirgenmeye devam ediyor. İster istemez bazı açıklamalar yapmaya karar verdim. Bir inceleme ve hazırlık dönemi geçirdim. Artık herkes dilediğini sorabilir.
ATASOY'A HAKSIZLIK YOK
* Prof. Dr. Sevil Atasoy, enstitünün kurucusu ve 18 yıllık müdürü olduğunu hatırlatarak görevden alınmasına isyan etti. Sizce de bu ona yapılmış bir haksızlık mı? Öncelikle, Adli Tıp Enstitüsü, 1982 yılında Adli Tıp'a çok büyük emekleri geçmiş ve sayın Atasoy'un babası olan Prof. Dr. ŞemsiGök tarafından kuruldu. Gök'ün 1995 yılında yazdığı 'Adli Tıp, Dün, Bugün, Yarın' adlı kitabın 143-162 sayfalarında enstitüsünün kuruluşuyla ilgili ayrıntılar açıkça belirtilmiştir. Daha sonra görevi alan Sevil Atasoy'un kuşkusuz büyük katkıları olmuştur. Ancak onun görevden alınması gibi bir şey sözkonusu değil. Görev süresi bittiğinden tekrar atanmadı. Sevil Atasoy bu durumu kendisine yapılan bir haksızlık olarak yorumladı. Kurumlar zaman zaman yönetici değiştirir. Bu bir ihtiyaçtan doğar. Yöneticilerin değişmiş olması o kişilerin o kurumda yer almaması demek değildir. Şu anda sayın Atasoy da görevine devam etmektedir.
* Bir başka itirazı da müdürlük görevinin dışarıdan, buradaki işleyişi hiç bilmeyen birine, yani size verilmesiydi. Siz enstitü yapısından anlıyor musunuz? Ben adli tıp uzmanıyım. Buraya yönetici veya ekip olarak benim niteliklerime sahip birinin gelmesi çok doğal. İstanbul Tıp Fakültesi Anabilim Dalı öğretim üyesiyken burada bir değişiklik yapılması düşünülmüş. Sonra isimler araştırılmış. Cerrahpaşa, İstanbul Tıp ve Adli Tıp Kurumu'ndaki arkadaşlar, hepimiz birbirimizi tanırız. Buradaki insanlardan görüş alınmış. Benim ismim üzerinde yoğunlaşılmış. 'Niçin tayin edildim?' diye bir soru sormadım.
* Hakkınızda bunlar konuşulurken kızgınlık hissettiniz mi Atasoy'a karşı? Kızgınlık değil. İlk tepkileri biraz doğal karşıladım. Daha sonra öyle ifadelerle karşılaştım ki biraz alındım. Çünkü sanki bizim buraya atanmamız bir organizasyonmuş veya kendisinin görevden alınması belli çevrelerin işine gelmiş, biz özellikle o amaçla getirilmişiz gibi bazı ifadeleri oldu. Gerçekle hiç ilgisi olmayan şeylerin yazılması insanı üzüyor tabii.
* Atasoy, enstitüde 'fizik, kimya, biyoloji, olay yeri inceleme, coğrafi bilgi sistemleri, suç önleme ve denetleme stratejileri gibi çok farklı suçla mücadele tekniklerini ihtiva eden alanlar olduğu için kurumun adının da 'Adli Bilimler Enstitüsü' olması gerektiği'ni ifade ediyor. Aynı görüşte misiniz? Enstitünün ismi ister Adli Tıp, isterse Adli Bilimler Enstitüsü olsun, bir gerçek hiçbir zaman değişmez; her iki durumda da enstitünün en önemli unsuru adli tıp ve ilgili birimleridir. Batı'da adli bilimler adıyla bilinen kuruluşlarda adli tıp, temel yapı taşı olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, Amerikan Adli Bilimler Akademisi'nin yapılanması incelendiğinde, adli patoloji, biyoloji, adli psikiyatri, tıbbi hukuk, adli diş bilimi ve adli toksikolojinin temel disiplinler olduğu görülür. Ayrıca üzülerek söylüyorum ki var olduğu söylenen bu birimlerin çoğu yıllardır aktif değilmiş.
18 YILDA 9 TIP MEZUNU
* Enstitüde suçla ilgili çalışmalar Atasoy'un anlattığı boyutta yani dünya standartlarında değil mi sizce? Bu sorunuza olumlu bir yanıt vermek, birimin yeni yöneticisi olarak en çok beni memnun ederdi. Ancak Adli Tıp Enstitüsü'nün günümüzdeki faaliyetleri eğitim, bilimsel araştırma ve bilirkişilik uygulamaları olarak üç ana başlık altında toplanabilir.
toplanabilir. Enstitünün en önemli işlevi eğitim fonksiyonudur. Ancak kuruluşundan günümüze kadar 330 yüksek lisans ve doktora mezunundan 215'i, yani yüzde 85'i sosyal alandan. Enstitü sosyal bilimler ağırlıklı eğitim yapan bir merkez haline dönüştürülmüş. Fen ve tıp ihmal edilmiş. Kalanların 106'sı fen ve sadece 9'unun (yüzde 3) tıp bilimlerinden mezun olduğu görülmektedir.
* Adli Tıp Enstitüsü'nün bilimsel araştırmalardaki yeri nedir? Benim Adli Tıp Enstitüsü'nde karşılaştığım manzara, birkaç birimin kısıtlı imkanları bir kenara konursa, bu tür bilimsel araştırmalar için gerekli alt yapı ve laboratuvar imkanlarının olmadığıdır. Örneğin bir adli bilimler yapılanmasında, bilimsel araştırmalar için çok elzem olan toksikoloji laboratuvarı, hiçbir analiz yapılamayacak durumda. Bu koşullar altında tıp ve fen bilimleri alanında araştırma yapma koşulları çok sınırlı.
* Toksikoloji laboratuvarında hangi araştırmalar yapılır? Sağlığı tehdit edici her türlü toksik maddenin araştırması toksikoloji laboratuvarında yapılır. Hava, çevre yoluyla, yiyeceklerle alınmış olabilir. Kişiye cinayet amaçlı bir şekilde verilmiş olabilir. Enstitüde toksikoloji laboratuvarı var ancak çok yetersiz. Oranın yetkililerine 'Siz burada ne tür tetkikler yapıyorsunuz?' diye sordum. 'Biz yıllardır hiçbir tetkik yapmıyoruz. Hiçbir cihaz çalışmıyor' dediler. Laboratuvarlar aktif değil, aletler çalışmıyor. İlk girişimim çalışmayan aletleri tamir ettirmek oldu. Bu birimi günümüz teknolojisine uygun hale getirdiğimizde ise çok elzem tespitler yapılabilecek. Adli vakaların dışında acil servislerdeki insanlar hastaları için bu tür araştırmalar yaptırmak istediklerinde bize gelebilecekler.
* Diğer laboratuvarlar ne durumda? Çalışan tek laboratuvar, DNA ve babalık testlerinin yapıldığı hemogenetik birimi. Ama burası da yeterli imkanlara sahip değil. DARGEM adlı birimde vücuda giren uyuşturucu ve ilaçların tespitinin yapılması gerekir ama burası da şu anda işlevsiz. KİMGEN adlı laboratuvarlar da sorunlu. Belge inceleme birimi var ama çok az belge incelemiş şimdiye kadar.
* Başka hangi birimler var? Bant inceleme birimi, tabelası olmasına karşın hiçbir donanıma sahip değil. Cinsel Suçlar Birimi'nin kurulduğu günden bu yana kayda değer bir aktivasyonu olmamış. Cinsel suçlar ve çocuk istismarı birimlerini birlikte açacağız. Hayvan deneyleri yapabilme koşulları da yok. Kurumdaki öğretim üyeleri özellikle hayvan deneyleri için laboratuvar ortamı oluşturmamızı talep ettiler.
* Peki bilirkişilik fonksiyonu? Sevil Atasoy enstitünün uluslararası alanda bile çözülmeyen adli olayların çözüm adresi olduğunu söylüyor. 'Dünyanın çözemediği olayları çözüyoruz, en önemli merkez biziz' demek gerçekten çok büyük bir abartı. Bu da riskli ve zarar verici bir durum. Çünkü bilirkişi hizmeti veriyoruz ve mahkemeleri yanıltmamamız gerekir. Son iki yılda enstitü tarafından verilen bilirkişi raporu sayısı 40. Diğer bir ifade ile yılda sadece ortalama 20 bilirkişi raporu verilmektedir. Bu raporların yüzde 65'i hemogenetik (DNA testleri gibi), yüzde 23'ü belge inceleme, yüzde 12'si ise bant inceleme biriminden verilmiştir. Adli Tıp Kurumu'nda yılda 100 binin üstünde rapor verildiği hatırlanırsa, 20 sayısının anlamı ve bu konuda yapılan abartmanın boyutu daha iyi anlaşılır.
* Kurumda hangi alanda yenilikler yapmayı düşünüyorsunuz? Burayı gerçekten bilimsel araştırmaların yapılabildiği, eğitim verilen ve bilirkişi hizmeti sunan bir kurum haline getirmemiz gerekir. Bunun için İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü'nün gerekli desteği vereceğini söyleyebilirim. İki ay inceleme yaptık. Bazı aletleri tamir ettirdik. Verilecek bilirkişi hizmeti için nelere ihtiyaç duyduğumuzu belirledik.
* Sevil Atasoy esprili bir dille 'kusursuz cinayetin sırrını' bildiğini açıkladı. Siz de bir uzman olarak biliyor musunuz bu sırrı? Açıkçası ben şu sıralar Adli Tıp Enstitüsü'nü kusursuz hale getirmek için kafa yoruyorum! Cinayet meselesine gelince dünyada henüz her ölüm nedeni belirlenemiyor. Bir ölüm ya da cinayetin sebebi araştırılırken birçok birim ortak çalışıyor. Biz Adli Tıp olarak delil sunuyoruz. Bizim delili değerlendirmek, bilirkişilik hizmeti sunmak gibi bir işlevimiz var.
Yıldız ATEŞ - MERKEZ
|
|
|
|
|
|
|
|
|