Siz de mi Bakırköy'de oturuyorsunuz?
Akıl işleriyle uğraşan Doktor Mazhar Osman Bey, Soyadı Yasası çıktığında mesleğinin simgesi olarak "Usman" soyadını alır. 1922'de Üsküdar'daki Toptaşı Bimarhanesi'nin başına getirilir, buranın içler acısı durumunu görünce Bakırköy'de, Reşadiye Süvari kışlasının yenilenmesiyle kazanılan yerde Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ni kurar. Hastane, 1927'den sonra Bakırköy'ün simgesi haline gelecektir, "Bakırköylülük olmak" da açıkça "keçileri kaçırmak" anlamına... Eser Tutel, Tarih Vakfı yayını İstanbul" Dergisi'nin temmuz sayısında yer alan "Yoksa siz de mi Bakırköy'de oturuyorsunuz?" başlıklı yazısında geçmişten günümüze Bakırköy'ün fotografisini çıkarırken sözün meşalesini Mazhar Osman'ın kibriti ile tutuşturuyor. Benim de hayatımın on yılı Bakırköy Dikilitaş'ta geçti. "Dikilitaş"ın İstanbul'un başka yörelerindeki dikilitaşlardan çok farklı bir özelliği yok... Üç yol ağzında, kendi halinde bir taş işte... Ama ben, ne zaman önünden geçsem, bu taşı Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nin kapısı olarak görmüşümdür. Çünkü bu taşı, yolunuzun hizasına aldınız mı, kendinizi iki-üç dakika sonra hastanenin kapısında bulursunuz.
DELİ YAFTASI Ve ne gariptir ki, Dikilitaş'ta on yıl oturmama rağmen, bir gün dahi Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nin kapısından adım atmak nasip olmamıştır. Ama, oranın sakinleriyle yüz yüze gelmeme mani de değildir bu... Çünkü "deli" yaftasını yapıştırdığımız o insanlar bütün gün ve gece Dikilitaş havalisini mekan tutmuşlardır. Çizgili pijamalarıyla dolaşarak ya bir sigara isterler ya artık tedavülden kalkmış iki mecidiye... Betül Yalçıner ile Lütfü Hanoğlu, "Okuyan Us" Yayınları arasında çıkan "İç Bahçe" kitabında bu hastanenin hastası ve doktoru ile bir dökümünü verirler. Parkinson Salih, amfiteatr biçiminde düzenlenmiş şeref salonunda yapılan vak'a takdimlerine çıka çıka hastalığını ezberlemiştir. Paranoid Mehmet Ali Sultan, ölen hastaları iki atlı bir araba ile hastanenin Silivrikapı'daki mezarlığına taşımıştır. Miyotipili Çampur Mehmet, asistan tezlerini daktilo eder, ödül olarak da kucakta maçlara götürülür. Ressam Selahattin, tezlerin resimlerini çini mürekkebi ile çizer. Kemal Künmat, hastane bahçesindeki "Düşünen Adam" ve adı verilen kliniğin önünde duran Mazhar Osman heykelinin sanatçısıdır. Bir de şair Recep Güngör Öztolon vardır ki, şiirlerini merak ettiğim halde pek fazla bilgi bulamamıştım. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Klinik Şefi Dr. Latif Alpkan, "Hayat Yayınları"ndan çıkan "Bakırköy Öyküleri" başlıklı kitabında Recep Güngör'ün şiirlerinin izini sürerek yaşamının labirentlerinde dolaşıyor. Recep Güngör, beyaz saçlı, üç numara tıraşlı, renkli gözlü, göbekli bir adamdır. Elli yaşlarındadır. Burnunu çeker ve sigarası emzik gibi ağzından hiç düşmez. Günde 16 paket sigara içtiği söylenir. Yahya Kemal'den Nazım Hikmet'e birçok şairin şiirlerini ezbere bilir. Aslında karasevdalı bir aşıktır, ancak doktorlar onu şizofren sanmaktadır. En ünlü şiiri "Şirofzeni" de bu durumunu anlatır: "Aşkımın şiddetinden koptu gönlün freni/ Doktor beni sanıyor hala şizofreni..." 1993 aralık ayının ilk günlerinde hastaneden firar eder. Acı haber birkaç gün sonra ulaşır hastaneye. Bedeni, Eyüp'te bir arabanın altında kalmıştır. Üstü yazılı bir mezar taşı bile yoktur ama el yazısı ile yazdığı iki şiir defterinden biri Dr. Latif Alpkan'dadır. Eser Tutel, "Siz de mi Bakırköy'de oturuyorsunuz?" diye soruyor. Ben de bir zamanlar Bakırköy'de oturanlar arasında idim. Ama Recep Güngör'ü tanımak isterdim. Bir insanı tanımak da bir semti, bir kenti tanımak değil midir? - Ey okur, sahi siz nerede oturuyorsunuz?
*** * 10. Cide RIFAT ILGAZ Sarıyazma Kültür ve Sanat Festivali, bu akşam "Hababam Sınıfı" ve "Karartma Geceleri" adlı filmlerinin gösterimi ile sona eriyor.
|