Pantolonu ters giymiş ama üç dil biliyor
Evin küçüğü babaannesine cep telefonuyla fotoğraf çekmeyi öğretiyor. Babaanne şaşkın. Eli ayağı titriyor
Ankara Kalesi'nde bir küçük. Gezmeye çalışanların peşinde koşturup duruyor. "Abla" diye sesleniyor. "Eğer isterseniz size kaleyi anlatarak gezdirebilirim." 11- 12 yaşlarında. Saçları kısa kesilmiş, yüzü hafif kirli. "Vallahi de billahi de anlatırım" diyor. "İstersen üç dilde anlatırım. İngilizce, Fransızca, Almanca. Ha bir de Türkçe var tabii." "Anlat bakalım" diyoruz. Başlıyor ezberlediği cümleleri birbiri ardına sıralamaya. Kimi yarım yamalak kimi anlaşılmaz. Anlatmayı bitirince kocaman bir gülümseme kaplıyor yüzünü, gamzeleri ortaya çıkıyor. İlgimizi fark eden diğer çocuklar etrafımızı sarıyorlar. Bir tanesi acımasız. Küçük rehberi eliyle göstererek başlıyor bağırmaya. "Ters giymiş. Pantolonunu ters giymiş!" Gayri ihtiyari bakışlarımız küçüğün bacaklarına çevriliyor. Sahi ya vardı bir gariplik... Küçük rehberin sesi hafifliyor, kulakları kızarıyor, gözlerini yere indirerek anlatmayı bırakıyor. "Ne var?" diye atılıyoruz, "Pantolonu ters giymiş ama üç dilde kaleyi anlatıyor, sen yapabiliyor musun?" Gamzeler tekrar gözüküyor. El sallayıp uzaklaşıyoruz.
***
Küçükyalı Foça Restoran'da bir aile. Evin küçüğü babaannesine cep telefonuyla fotoğraf çekmeyi öğretiyor. Babaanne şaşkın. Eli ayağı titriyor, bir türlü düzgün basamıyor düğmelere. Küçük sabırsız. "Ee hadi ama" diyor "Bak kızını çekeceksin." Babaanne gözlüğü takıyor "Bu gözüken ben değil miyim? Ben resimdekini kendim zannetmiştim." Yeşil gözleri hüzünleniyor. "Ayna değil o" diyor torun. Hepimiz basıyoruz kahkahayı. Masanın bir tarafında dolunay tartışması var. "Çiçekler dolunayda sulanmaz" diyor bir tanesi. Nasıl yani? "Ee evet onlar da etkileniyorlar çekim işlerinden. Tıpkı insanlar gibi. O yüzden ayın haline göre çiçek bakımı yapacaksın. Bak doğru söylüyorum dinle beni, bir bildiğim var ki konuşuyorum." Uzun masanın ön kenarındaki iki kadın kocalarını çekiştiriyor. "Şekerim" diyor sarışın olan. "Benimki öyle tembel ki inanamazsın. Yatak odasında kot pantolonunu çıkarıyor, pantolon yerde çıkardığı gibi kalıyor. Sabah olunca, yerdeki kotun içine ayaklarını sokup çekiveriyor yukarıya..." Babaanne ilk fotoğrafını çekiyor cep telefonuyla. Ellerini çırpıyor sevinçle. Torun telefona bakıp başını yana sallıyor. "Yok öğrenemeyecek, vallahi de billahi de öğrenemeyecek, yeri çekmiş."
***
İki gün önce, doğum günüm. Sabahtan beri telefonum susmamış. En sevdiklerimin seslerini duymuşum, odam çiçek bahçesine dönmüş. Bir soru geliyor. Ah o soru. Yakın bir arkadaş soruyor üstelik. "Mümkün olsa bugün nerede, kiminle olmak isterdin? Ya da geçmişte yaşadığın hangi ana tekrar gitmeyi arzulardın?" Aklıma Ankara Kalesi geliyor birden. Niye ki? Ardından babaanne ile el ele Taksim'de AKM'ye doğru yürüyüş. "Çabuk" diyen sesini duyuyorum, "Konsere geç kalacağız." Sonra bir şarkı Kayahan'dan "Asırlardır Yalnızım..." Kalamış Marina. "Eee hadi ama" diyor arkadaş "Cevap versene." Cevap veremiyorum. Yıllar hızla geçiyor. Hayatı öylesine hızlı tüketiyoruz ki bilmiyorum eskiyi bir daha yaşamak ister miyim? Ya da o anı tekrar yakalama imkanı verseler aynı hisleri duyar mıyım? Özlenen, anlar ve kişiler midir, yoksa o anki duygu ve düşünceleriniz mi... Bileniniz var mı?
|