Bu siyasi bir yazıdır
Saat akşam yedi. Güneş batmak üzere. Ortalığı bir kızıllık kaplamış. Yedi yıl geçirdiğim Ankara'ya farklı bir gözle bakıyorum. İstanbullular alınmasın ama bugünkü bir Ankara yazısı. Aslında sizi de yakından ilgilendiriyor çünkü bu yazı bir İstanbullu'nun Ankara yazısı. 19 yaşındaydım. Rahmetli Ercan (Arıklı) Bey'in bütün "Yavrucuğum sen sersem misin? Ne işin var o sıkıcı kentte, burada bir derginin başına geç, geleceğin parlak" cümlelerine rağmen, "Hayır" dedim. "Ben Ankara'ya gitmeliyim." 19 yaşın getirdiği maceraperestlik miydi beni başkente getiren yoksa siyasete duyulan gizli ilgim mi bilinmez, soluğu Ankara sokaklarında aldım. Önce bir ev tuttum Kennedy Caddesi'nde. Bir de ev arkadaşım vardı. İzmirli. O da en az benim kadar şaşkındı, inanın. Kolay değildir bir İstanbullu ya da İzmirli için Ankara'da yaşamak, inanın. Hiç kolay değil. O zamanki SABAH Gazetesi bürosu Karum'daydı. Yürüyerek gidip gelirdim. Ne büyük bir lüks değil mi biz İstanbullular için? Yeşillikler içinden yürüyerek işe gitmek...
*** Gökyüzü kıpkırmızı. SABAH Ankara'nın "Yaza Merhaba" partisindeyim. Elinizi sallasanız bakana, bürokrata ve büyükelçiye çarpıyorsunuz. Ama ben başka yerlerdeyim. O eski günlere döndüm işte. Ne yapayım? Kaç yıl sonra belki de gazeteciliğin en zor dönemini geçirdiğim, hıçkıra hıçkıra ağladığım günleri hatırladım. Örneğin ne uğraşmıştım meclis kulislerine girebilmek için... "Yok" diyordu meclis idare amiri "Senin sarı basın kartın yok". "Evet ama" diye karşılık veriyordum "Zaten yaş itibariyle olması mümkün değil, peki ben ne yapacağım haber yapma mı diyorsunuz bana?" İdare amiri ağır bir milletvekili, başını sallıyordu "Giremezsin" diye. Ben mi ne yaptım? Tabii ki kulise girdim. Nasıl mı? Her gün ayrı bir milletvekilinin koluna takılarak. En büyük yardımcılarım da Latif Sakıcı, Ömer Barutçu, Yıldırım Aktuna, Yalım Erez, Haşim Haşimi, Mustafa Baş ve Mukadder Başeğmez idi. Ne zaman başım sıkışsa onları arardım "İçeri giremiyorum" diye. Çömez bir gazeteci vardı karşılarında. Küçücük bir kız. Yardımlarını hiç esirgemediler. O küçücük kızla gazetelere manşet olan özel bilgileri paylaştılar.
*** Güneş tamamen battı. Etrafta kızıllık falan yok. Önce Mehmet Ağar ile göz göze geldim eskilerden, ardından Mustafa Özyürek ile uzaktan selamlaştım. Murat Karayalçın ile konuştuk biraz. Tansu Çiller dönemini andık. Gafları, potları anımsadık. Tansu Hanım bir keresinde Erzurum'da yaptığı bir konuşmada hayvancılık kelimesini unutmuştu. Belki hatırlarsınız. Öyle kıvranmıştı ki en sonunda "Siz Erzurumlular inekleri seversiniz, değil mi?" diye sormuştu. Şaka değil. Sonra bir keresinde postacıları selamlarken "Merhaba asker" diye bağırmıştı. Ya Yıldırım Akbulut fıkraları? Kim ne derse desin renkli günlerdi. Hele biz gazeteciler için... O sırada daha da duygulanmamı sağlayan bir söz duydum yanı başımdan. "Ne kadar şıksınız" dedi biri, dore bluzuma bakarak. İnanın hatırlamıyorum, kimdi? "Biz böyle renklere alışık değiliz burada." Bilmez miyim? Gardırobumu değiştirmek zorunda kalmıştım ben Ankara'da. Döpiyes ve tayyör kelimeleriyle tanıştım bu şehirde. Hiç bilmez miyim? Önce temsilcimiz Aslı Aydıntaşbaş'a takıldı gözüm, ardından Hürriyet'in Temsilcisi Nur Batur'a. İçten gülümsedik birbirimize. Kadeh kaldırdık. İkisine de kolay gelsin. Kolay mı Ankara'da kadın gazeteci olmak?
*** Her zaman 50 yaş üstündekiler geçmişi anımsayacak diye bir şey yok ya canım. Bizim de hakkımız. Hem 30'u da devirdik. Şaka bir yana Ankara hep özeldir benim için. Gazeteciliği öğrendiğim yerdir. Üstelik benim için bir avantajı daha var. Kocamı bulduğum yerdir. İstanbullu erkekler hiç kusura bakmasınlar ama Ankaralılar iyidir. İyi adamlardır. Gözü dışarıda, İstanbul playboylarına hiç benzemezler... Hani "İstanbul'da adam yok" diyen kadınlara ufak bir tüyo; dostluk da iyidir Ankara'da. Kimse kimsenin kuyusunu kazmaz, kimse kimsenin arkasından İstanbul'daki kadar konuşmaz. Gizli entelektüeller vardır başkentte. İstanbul'a beş basarlar. Ama... Giyim zevkleri için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Nedir o griler, siyahlar, lacivertler? Gel de özleme şimdi Tansu Çiller'in nar çiçeği rengindeki ceketlerini. SABAH'ın "Yaza Merhaba" partisinin beni geçmişe döndürdüğüne bakmayın, son derece renkli geçti, öyle nostaljik falan değildi yani. Yepyeni yüzler vardı, yepyeni projeler konuşuldu.
Son bir not: 1. "Etrafta düzgün, hatta evlenecek adam kalmadı" konusu bitmiş değil. En son bu konuyu Filiz Akın ile konuştuk, ayrıntılar yarına. 2. "Bu kabinede hiç mi renkli isim yok?" diye soracak kötü niyetlilere önceden cevap veriyorum Tabii ki var. Zaten kendilerini davette de belli ettiler. Abdullah Gül, Cemil Çiçek ve Abdülkadir Aksu ilk aklıma gelen isimler. Tabii ki Bülent Arınç. Daha sayayım mı?
|