|
Enrico Macias ve İstanbul bir aşk hikayesiydi
|
|
Seyirci Enrico Macias'ı Hisar'daki konserde öyle bir alkışladı, tüm parçalarına öyle bir eşlik etti ki sanırım Cezayirli şarkıcı böylesini ne görmüş, ne de görecektir.
Pazar yazıları için aklımda olan çok ilginç birkaç konu var. Ama onları sürekli erteliyorum çünkü İstanbul yaz aylarında öylesine bir müzik başkenti oluyor ki... Öte yandan, bu Pazar yazılarını müzik köşesine dönüştürmeyi de istemiyorum. Ama onların, örneğin bugün yazacağım olayın müziği de aşan öylesine ilginç boyutları var ki... Evet, bugün size haftabaşında Rumelihisar konserlerini açan Enrico Macias konserinden söz etmek istiyorum. Yaz boyu 40'ı aşkın konseri, bu kez gencecik bir organizatör, Çetin Kirişgil düzenliyor. Sevgili dostum Erkan Özerman, Macias'tan önce bize onu takdim etti. Erkan'ın himayesini sağlamayı başardığına göre, sanırım Çetin bey bu işi başarır.
CEZAYİR ÖZLEMİ Hemen söyleyeyim: o gece Hisar'da şimdiye kadar hiç görmediğim kadar sıcak bir buluşma yaşandı. Enrico Macias'ı Türk halkı olarak elbette seviyorduk. Onun melodileri bize öylesine yakındı ki... Onu yıllar boyu hem kendi sesinden, hem de hemen bütün pop şarkıcılarımızın ağzından dinlemiş değil miydik? O olmasaydı diyelim ki Ajda Pekkan, Nilüfer, Tanju Okan, Alpay, Yeliz, Juanito, Ertan Anapa gibi şarkıcıların birçok güzel parçasından mahrum kalacak değil miydik? Hatta Sezen Aksu bile geçenlerde İspanyolları onun ünlü "El Porompompero" şarkısıyla coşturmuş değil miydi? Ama yine de o gece kolay anlatılamazdı. Hisar'ı tıkabasa dolduran seyirci, Macias'ı öyle bir alkışladı, tüm parçalarına öyle bir eşlik etti, onunla öylesine bir gönül bağı kurdu ki, sanırım Cezayirli şarkıcı böylesini ne görmüş, ne de görecektir. Ve o gece tüm yaşayanların anılarında unutulmaz bir gece olarak kalacaktır. Ben öncelikle anılarıma daldım. Enrico'yu tam 1962 yılında tanımıştık: bir yanı "Oh Guitare Guitare", öbür yanı "Adieu Mon Pays" diyen ilk plağıyla... Onun yumuşacık sesine, ülkesi Cezayir'e olan özlemini döktüğü mısralarına, sanki tüm Akdeniz'in deniz ve çam kokularını, akşam meltemini ve yaşama sevincini taşıyan melodilerine hemen tutulmuştuk. O öylesine hayatımıza girmişti ki, eğer eskaza bir Enrico Macias olmasaydı mutlaka icat etmek gerekecekti! 1938 doğumlu sanatçı, önce öğretmenlik yapmış, general De Gaulle'un ilgisini çekerek Fransa'ya davet almıştı. Baştan itibaren Fransızların 'pied noir' dedikleri Cezayir doğumluların sözcüsü ve gözde sanatçısı olmuştu. Yıllar boyu hep ülkesini söylemiş, hep Mağrip Afrika'sının sıcak güneşini, yaşam zevkini, güzel kızlarını anıp durmuştu. Onun andığı, elbette fondamantalizme teslim olmadan önce türlü dinlerin, dillerin ve halkların uyum içinde birlikte yaşadıkları barış ve hoşgörü ülkesiydi. Cezayirli bir hıristiyan olan Macias, artık o uyumun asla geri gelmeyeceğini biliyor, ama o hayal ülkesini özlemekten geri kalmıyordu. Ve çoğu kendi bestesi olan birbirinden güzel parçalar art arda geliyordu: "L'Oriental", "Enfants de Tous Pays", "Solenzara", "Ma Patrie", "Ma Maison, Ma Maison", "Les Gens du Nord", "Mon Ami Mon Frere", "La Femme de Mon Ami", "Noel a Jerusalem", "Les Millionaires du Dimanche", "Paris tu m'as pris dans tes Bras"... Bunların büyük bölümü, emekleyen Türk popunda, Fecri Ebcioğlu ve Sezen Cumhur'un sözleriyle bize uyarlandı. Ve herkesin diline düştü. Macias 40 küsur yıldır gündemde kalmayı başardı. O, bir Fransız müzik kaynağına göre "Tino Rossi'yle Dario Moreno arası bir kişilik" idi. Az kompliman değil! Yine bir kaynak, onun Cezayir tümüyle kaybedildikten sonra, artık hafif Kuzey Afrika şiveli orta sınıf Fransız rolü üstlendiğini ve böylece günümüze dek gelebildiğini yazıyor. Ama galiba çok önemli bir şey daha var. O da Macias'ın gerçekleştirdiği iki önemli sentez. İlki müzikal: Macias şarkılarında, kökeni Kuzey Afrika ve vatanı Fransa'yla birlikte, adeta tüm Akdeniz yöresini kapsayan bir bireşime uzanıyor. Bu müzikte Yunan ve sirtaki adımları var, İspanyol ve flamenko etkileri var, İtalyan romantizmi var, Portekiz fadoları var. Onun için tüm şarkıları, özellikle Akdeniz yöresinde böylesine seviliyor.
O BİR AKDENİZLİ İkincisiyse, onun siyasal alanda oynaya geldiği köprü rolü. Daha 1979 yılında, Mısır başkanı Sedat ve İsrail başbakanı Begin Orta-Doğu için barış görüşmelerine başladıklarında, Macias Mısır'da konserleriyle onları cesaretlendirdi. İstanbul konserinde Musevi hahambaşı başta olmak üzere geniş bir Musevi kesimi vardı: onun şarkılarını özellikle seven... O da tam 6 dilde şarkı söyledi: Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, İbranice, Arapça ve de Gülben Ergen'le birlikte söylediği "Bu Ne Sevda Kardeşim" de Türkçe... Macias o gece şarkılarını tüm dinlere ve kültürlere adadı. Hahambaşının elini öperken de, Arapça bir şarkı söylerken de ayni ölçüde samimiydi, o müziğini, en azından dünyanın bu sorunlu yöresinde barışa, kardeşliğe, hoşgörü ve diyaloğa adamış bir büyük sanat elçisiydi. İlk gelişi değildi, ama sanırım bu kez sanki bir başka büyü oluştu. İstanbul Enrico'yu ve Enrico İstanbul'u kolay kolay unutmayacak.
|