|
|
İçki servisini başlatın yoksa herkes alkolik olacak
Herkesin elinde siyah bir torbada içki şişesi. Bazıları utana sıkıla bazıları söylenerek içkilerini dolduruyorlar
Üç tam gün. Üç gün deniz kıyısı. Daha ne olsun? Üstelik "Gittiğin yerden de bildir" diyen yok. Yani Reha Muhtar misali Bodrum'a orada olup bitenleri gözlemleyip yazmaya da gitmiyorum. Sadece kafa dinleyeceğim. Bir de mümkünse kocamla baş başa kalacağım, izninizle. Öylesine sakin öylesine dingin bir üç gün hayal ediyorum ki kitabımı bile ona seçmişim. "Ferrari"sini Satan Bilge". Hani iş ve para anlamında doruklardayken her şeyini satıp Hindistan'a giden bir avukatın öyküsü. Küçük bir valiz hazırladım, iki kişilik. Yani ne giydiğim bile umurumda değil. Sabah erken kalkacağım, uzun uzun yüzeceğim gibi hayallerim falan var yani... Ama olmuyor işte, siz ne kadar hazırlanırsanız hazırlanın işler planlandığı gibi gitmiyor. Önce THY'den başlayalım. Hayır o kadar çok yazdım ki Türk Hava Yolları hakkında, şüpheleniyorum eşgalimi bildiren fotoğrafımı bütün uçaklara astılar diye... "Bu kadına dikkat!" diye de bir not düştüler, biliyorum. Şaka bir yana eğer başka seçeneklerim olsaydı bu kadar eleştirmezdim. Ama mecburen bindiğimiz uçağın hizmetinin de iyi olmasını istiyoruz tabii. (Bu arada hala Atlas Jet'i denemedim. Haksızlık ediyorum gibi geliyor. Yani oraya da fotoğrafımı astırmak boyun borcum.) Öncelikle THY'ye bir uyarı... Eğer tez zamanda CIP'e içki servisi yapmaya başlamazsanız herkes alkolik olacak. Cümleyi bir daha okumayın çünkü doğru. Nasıl mı? Öncelikle biliyorsunuz CIP business bileti olanların kullandığı bir yer. Ayrıca business uçmayıp "Elite Kart"a sahip olanlar da oradan yararlanabiliyor. (Benim gibi olanlar yani.) Uzun lafın kısası başka bütün bekleme salonlarında içki satın alabiliyorsunuz ama CIP'de içki yok. Neden? Bilmiyorum. Bu arada herkes yolunu bulmuş. Uzun rötarlar ve sıkıntılı bekleyişler olduğu için diğer terminalden içki getirtiliyor. Tabii bir farkla... Bardakla değil şişeyle. Şaka değil. Herkesin elinde siyah bir torbada içki şişesi. Bazıları utana sıkıla bazıları söylenerek içkilerini dolduruyor. Tekrar uyarıyorum, adam gibi içki servisi başlatmazsanız herkes alkolik olacak. Yan tarafta bir adam karısına şöyle diyordu örneğin... "Hayatım votka şişesiyle uçağa binilir mi? Dur ben bitireyim." Kadının sadece uzun bir "of" çektiğini duydum. "Uçağın içinde bizi niye uzun süre beklettiler?" ya da "Niye havalandırmayı çalıştırmadılar?" gibi detaylara hiç girmiyorum. Artık olağan şeyler bunlar. Ancak bir gün birisi sıcaktan kalp krizi geçirecek de o zaman ciddiye alacaklar "Boğuluyoruz" lafını.
*** Bütün bunlara rağmen sakindim. Yanımdaki kadın dürttü. - Yani bula bula bu yağlıboya resmi mi bulmuşlar kapağa koymak için? - Efendim? Türk Hava Yolları'nın dergisi Skylife'ı burnumun dibine soktu. Kapağında yağlıboya bir resim vardı. Başörtülü bir kadının portresi. - Bula bula o müzenin içinden bunu mu bulmuşlar kapağa taşımak için? Derin bir nefes aldım. Sıcaktan mıdır nedir bilinmez herkes tartışmaya katıldı. Tartışma döndü dolaştı "Uçakta niye viski yok?" sorusu etrafına kilitlendi. Diyorum size havalandırmasız bir uçağın içinde 35 derece... İnsanın beyni de pişiyor haliyle. Ben kitabımı açtım. "Ferrari'sini Satan Bilge..." "Hadi canım" dedi kocam. "Ferrari'sini satana bilge değil aptal" denir. Derin bir nefes daha aldım. "Kızma canım" dedi. "Hem Ferrari'yi satmış. Birine hediye etmiş olsa anlarım, o zaman bilge olur." İşte o anda başladı baş ağrısı. Yani uçağın cehennem sıcağına ulaştığı o anda. Bütün gece sürdü, sabaha kadar hem de. Kocam gece boyunca maalesef aynı espriyi sürdürdü. "Bir bilge tanıyor musun bana Ferrari'sini hediye edecek?"
|