O gülü suya koy. Solmasın!
Bodrum'da Denizciler Kahvesi'nde oturuyorum. Yan masada genç kız, babasına karnesini ve teşekkür mektubunu sundu: "Bana söz verdiğin kameralı telefonu alabilirsin..." Baba, inanılmaz rahatlıkla cevapladı: "Olmaz... Anlaşmamız takdir getirmene bağlıydı..." Baba-kız kavga ettiler. Baba öfkelendi bisikletine bindi, gitti. Genç kıza "Senin telefonun var ya" dedim. O babasına olan öfkesini bana yöneltti; "Dizüstü bilgisayar istemedim." "Yok yaaa" dedim. O oralı değil devam etti: "Bisiklet dönemi çoktan geçti ama motosiklet bile istemedim." Ertesi gün babayı gördüm. "Sorun çözüldü mü?" dedim. O inanılmaz öfkeyle cevapladı:
UZUN SAÇA DİPLOMA YOK "Telefon faturası 400 milyonu geçmişti. Hattını iptal ettirdim." Efendim şu günlerde karne günü... Bana sorarsanız baba ve annelerin teşvik primi verme günü. Ah benim gençliğim!.. Bir gün bile hediye almadım. Okulda sürünerek sınıfını geçen bir öğrenci olduğum için ne söz istedim ne de bana söz verildi. Liseyi bitirdim. Diplomamı yaktım, küllerini İskenderun Körfezi'nin üzerine serptim. Gazetecilik yüksek okulunu bitirdim, diplomamı almaya bile gitmedim. Geçtiğimiz yıl iletişim fakültesi dekanlığından aradılar. Sayın dekan bana dedi ki: "Okulumuzu bitiren ve ünlü olan öğrencilerimizi davet edip ödül vereceğiz. Gördük ki okulumuzu bitiren ama diplomasını almayan tek öğrenci de sizsiniz. Sürpriz yapıp almadığınız diplomanızı da vereceğiz." O an geçmişe gittim... Çektirdiğim fotoğrafta saçım uzun ve kulaklarım gözükmüyor diye diplomamı alamadım. Dönemin bakanı Ali Naili Erdem'den azar dolu bir mektup aldım. O mektuba kızdım ve ben de cevap yazdım: "Diplomayı almıyorum..." Sayın dekan anlattı: "O diplomayı imzalaması gerekenler hayatta değil. Yani diplomayı o hali ile vereceğiz. Ayrıca okulu bitirdiğinize dair bir belge de veririz." Törene okuldaşlarım Uğur Dündar, Tarık Akan ve Kadir İnanır gitti ama ben gidemedim. (Bu arada 50 yaşında okulu bitiren hatta mastır bile yapan Kemal Sunal'ı rahmetle anıyorum.) Bizim dönemizde ne diploma töreni vardı ne de havaya kep atma gösterisi. İçimde kalan bu özlemi yıllar sonra oğlumla giderdim. Yedi Tepe Üniversitesi'ne gittim. Oğlum Mesut diploma alacak ve havaya kep atacak ya... Her konuşan Bedrettin Dalan'a övgü dolu şov yaptı. Yedi Tepe Üniversitesi harika. Ama okulun temelini atan sevgili dostum rahmetli Atanur Oğuz'un izine rastlamadım. Buna da çok üzüldüm. Her neyse efendim... Sıralara oturduk... Ailemizin yaşayan reisi Ayşe Sultan baş köşede. Oğlumun yarım anası teyzesi Sema ve iki kuzen Abdullah ile Birkan hazır vaziyette. Sulugözlü olduğunu bilmediğim karım Sevinç, her diploma alanı kendi oğlu sayıp alkışlıyor. Bir de bizim evin kızı Esra... Karım Sevinç diyor ki "Bak türbanlı ve eşarplı bayanlar var." Ben kızıyorum: "O çocuğu doğuranın anası onlar. Ne yani!.." Bu arada içimde his. Sanki oğluma "Diploma yok" diyecekler. (Ne tuhaf bir şey. Karım Sevinç de aynı duyguyu yaşamış...) Uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi mezunları sahneye çağrılıp Mesut Kanat ismi okununca sanki her şeye nokta koyduk. Bir maraton bitmişti. 20 yıla yaklaşan bir yarışa nokta konulmuştu.
ANNE BABA GURURLU O şimdi gerçek anlamda bir kaldırım mühendisi olmuştu. Okulu bitirenler gergin ve umutsuz. Ama anne ve babalar gelecek konusunda öyle değil. Onlar öyle gururlu ki. Yanımızda oturan bir anne baba, karım Sevinç'e soruyor, "Oğlun ne oldu?" diye. Gururla cevaplıyor: "Diplomat!.." Oğlumun elinden kepini alıp havaya attığım an, çok gerilere gittim, 68 gençliğinden biri olarak... "Özel okullar devletleştirilsin" yürüyüşlerinin öncülerinden biri olarak... Oğlunu devlet okuluna vermeyip özel okulda okutan biri olarak... Kepi aldım, kafama taktım ve söylediğim şu oldu: "Babalar Günü'nde aldığım en güzel hediye." Arabaya binerken baktım ki karım Sevinç'in elinde oğluma verilen bir diploma, bir de gül.. Söylediğim şu oldu: "O gülü eve gidince suya koy. Solmasın!.." MESAJ; Dergiciliğin duayeni olarak takdim edilen Ercan Arıklı'nın meslek performansı değil yatak performansı gündemde. Elbette rahmetli Arıklı önemli bir isimdi. Ama Bab-ı Ali'de dergiciliğin bir başka duayeni Şevket Rado nasıl unutulur. Öyle ya, Hayat, Ses, Hayatspor, Resimli Roman, Doğan Kardeş ve Bütün Dünya isimleri hala bir efsane gibi dolaşır durur.
|