Dünyanın 7. harikasından mektup var
Bodrum kalesinin karşısındaki tepede beni duygulandıran Türk bayrağının güzelliği ve o bayrağın dalgalanışıdır. Bodrum'a girerken bir başka atmosfer şu; dünyanın 7. harikası kabul edilen Artemis Tapınağı'nın o esrarengiz havasını solumak. Elbette rüya gibi... Her taş bir tarih... Biraz ileride mozoleum... Biraz ötesinde ise Mars Tapınağı. Dünya kültürünün mirasçılarının sahip çıktığı Mars tapınağının üzeri pislik dolu. Bir yanda inekler otluyor, alt bölümünde bir otel inşaatı. Kocaman levha var. "Verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz." Tarih katlediliyor, Bodrum Belediyesi uyuyor.
CENNET YOK EDİLİYOR Ben sinirleniyorum ya... Sevgili dostum Çöpçü Kaptan gayet sakin; "Dünya mirasının üzerine garaj yapan, futbol sahası yapan bir ulus olarak Mars Tapınağı'nın üzerine otel yapıyoruz olmamızı çok görme" diyor. "Peki" diyorum "Bu cenneti yok etmekteki amacımız nedir?" Sonra Kültür ve Turizm Bakanımız aklıma geliyor. Hani hayatında hiç tatil yapmayan Kültür Bakanı. Hani hanutçulara ve halıcılara savaş açan Kültür Bakanı. Sayın Bakanım, kültür turizminin ne olduğundan haberin var mı? Dünya cenneti denilen Çökertme, Gökova ve Fethiye'nin temiz denizi yok olmak üzere. Oysa bu koylar için dünyanın en seçkin insanları geliyor. (Bu satırları yazarken Rusya Devlet Başkanı Putin'in oğlu ile Volvo şirketinin sahibi günlüğü 180 bin euro'ya kiraladıkları Onasis'in yatında Bodrum koylarında kafa dinliyordu.) Sayın Bakanım; Dinlenmek için Bodrum'un tarih kokan limanına girince, burnunuzu tutun lütfen. Çünkü, lağım suları belediye denetiminde limana akıyor. Zabıtalar ise gemilere "Teknelerinizi yıkıyorsunuz" diye ceza kesiyor. Diyorlar ki "AB'ye uyum yasası var. İki iş yapamazsın. Birini seçin." Bodrum'dan sıkılıyorum, Didim'e uzanıyorum. Sanki burası kooperatif kenti. Yeşilin yok edildiği, üst üste yapılmış bu evler sanki Kızılderili çadırları gibi. Asım Kaptan "Bu çirkinlik buldozerle yıkılsa da kurtulsak" diyor. Sağa bakıyorum Samsunlular sitesi, sola bakıyorum Sivaslılar sitesi. Koylarda ise doğa inanılmaz bakir. (Hatta bir engerek yılanının saldırısına uğradık. Asım Kaptan bağırıyor: "National Geographic'te bu hayvanları kuyruğundan yakalıyorlardı...) Bu güzellikte tatilini geçiren subaylarla bir günüm geçiyor. Ertesi gün İstanbul Adliyesi'nin hakem ve savcıları ile bir gün geçirmez miyim... Hepsinin tek söylediği şu; yazılarını dikkatli yaz, seni hapse atarız! "Mahkeme kapılarında çok sürünmüş biri olarak kendimi savunuyorum ama yeni ceza yasası buna izin vermiyor" diyorum. Yargıçlar "Yeni yasayı biz bile bilmiyoruz. Kaos olacak" diyor. Ama en güzelini bir yargıç söyledi. Dedi ki "Yeni yasadaki en büyük yenilik, ev hapsi." "O da nedir?" diyorum. Yargıç anlatıyor, "Suçlu cezasını evinde çekecek ve bunu polis kontrol edecek." Sonra da basıyor kahkahayı; "İzmir'de Kadifekale var. Buraya polis giremez. Polis giremediği mahallede bu cezayı nasıl kontrol edecek?"
TAVLADA KİMSEYE ACIMAM İşte o an darlanıyorum ve kendimi Bodrum'un en güzel koyu Yeşil Plaj'a atıyorum. Orada kurucu meclis üyeliği bile yapmış, milletvekili olmuş Sülüman baba ile tavla partisine oturuyorum. 90 yaşına merdiven dayamış bu gün görmüş büyükbabayı hep yeniyorum. Tavla partisinin en kızgın anında, "Sülüman amca" diyorum, "Bir gün sıkıldım bizim İsmet'le tavla oynuyorum. Sağımda Fevzi, karşımda ise Salih ile Kılıç Ali." Cevat Abbas ise gözümün içine bakıyor. Sülüman baba inceden sinirleniyor. Çayına şeker atmak için paketi yırtmaya çalışırken söyleniyor: "Ulan şeker, bir zamanlar karne ile verilirdin. Şimdi ise kağıt içinde bedava veriliyorsun." (Umumi harpte kıtlık yokluk gören büyüklerimiz, israfı görünce çıldırıyor. Benim annem de evde yiyeceğin lokmasını attırmaz.) Düşeşi kondurunca tiz sesimle bağırıyorum: "Sülüman baba sinirlenme. Şu karne işini İsmet çıkardı. Celal'e çok söyledim bunu." Baba Sülüman İttihatçı ya. "Bana bak evlat" diyor kaşlarını çatıyor. Bakıyorum sinirlenecek. "Kubilay babaya çay, benden" diyorum. Yeşil Plaj'ın o güzelim koyunda 3-5 devriye nöbetini yüzerek tamamlayan paraşütçü komando Tayfun, garsonlara "Çayları hesaba yazmayı unutmayın" talimatını veriyor. Tavlada, dahi çocuk Beethoven olmanın güzelliğini bir daha yaşıyorum. Akşama belki rakı-balık da bedava olacak!.. Yaşasın tavla!..
|