|
|
Bu bir aşk hikayesidir
Pazar pazar kalbiniz yorulacak, içiniz acıyacak. Benden uyarması
Bir sürü mail alıyorum sizden. "Niye aşk hakkında yazmıyorsunuz?" diye soruyorsunuz. Neden mi? Çevremde pek aşk yok da ondan. Yanlış anlamayın, hani şu eskisi gibi aşklardan bahsediyorum. Arabesk olanlardan, hani buram buram romantizm kokanlardan.... Bana onlar ilginç geliyor. Çünkü onlar gerçek. Yoksa bizim yaşadıklarımız değil. Her şeyi günümüze uyarlıyoruz, hayatımızı olduğu gibi kalbimizi de organize ediyoruz. Aşklarımıza bile gem vuruyoruz. O yüzden bugünkü yazı geçmişten. 14 Şubat Sevgililer Günü için yazdım. Çok özel bir sergi için. Markiz Pasajı'nın "Sizin için aşk ne ifade ediyor?" sergisi için. Sizlerle paylaşmak bugüne kısmet oldu. Ama uyarıyorum. Pazar pazar kalbiniz yorulacak, içiniz acıyacak. "Doğru mu yapıyorum?" diye kendinize soracaksınız.
***
Akşamüstü odamın kapısı çalınıyor. Yüzümü buruşturuyorum. Cam kapının arkasındaki ince uzun siluet, sabırsız. "Girebilir miyim?" diyor. "Buyurun" diye sesleniyorum. Ağır adımlarla içeri giriyor. Bembeyaz bir gömlek giymiş, gözümü alıyor rengi. Altında takım elbisesinin pantolonu ve pırıl pırıl parıldayan mokasen ayakkabılar. Bana doğru ilerledikçe odaya tanıdık bir koku yayılıyor, traş losyonu. "Yine nereye bu akşam?" diye takılıyorum. Şaşkın bir ifadeyle bakıyor yüzüme. "Bugün cuma, meyhaneye gideceğiz. Her cuma gideriz ya..." Sonra elindeki kravatı bana doğru uzatıyor. "Sence hangisini takmalıyım? Kırmızı çizgili olanı mı yoksa mavi puantiyeliyi mi bir türlü karar veremedim."
Arkasından gülümsüyorum. "Hala" diyorum kendi kendime "Hala özeniyor, hala ilk günkü kadar heyecanlı." Bir süre sonra sesini duyuyorum "Ümit, hadi ama geç kalacağız." Bir anda kaynar sular dökülüyor başımdan. Öyle ya, bana ihtiyacı vardır şimdi. Koşarak kapısını çalıyorum. İnce bir ses duyuluyor içerden "Gel..." Telaşlı bir şekilde kapıyı açıyorum. Yine aynı manzara... Yatağın üzerinde bir süre elbise ve ayakta bir kadın. "Bilemedim" diyor. "Ne giyeceğime bir türlü karar veremedim." "Sağdakine ne dersiniz?" diye soruyorum "Olmaz" diyor "Bu elbise inciyle olmaz". Boynundaki inci kolyeyi gösteriyor. Derin bir nefes alıyorum. "Yapmayın Allahaşkına, inciye göre elbise seçilir mi? Başka bir şey takarsınız bu sefer" diyorum. Başını "Hayır" anlamında sallıyor. "Bugün cuma, baş başa meyhaneye gideceğiz, incilerimi takmam lazım."
***
Adamla kadın her cuma el ele meyhaneye gittiler. Her cuma kadın adamın ona aldığı incileri taktı. Her cuma adam "Hangi kravatı taksam acaba?" endişesi yaşadı. 44 yıl evli kaldılar. Son kez odamın kapısı çalındığı zaman adam yetmiş beş yaşındaydı, kadın altmış bir. Son kez beraberce gittiler Bostancı'daki Hatay Lokantası'na. Onlar benim büyükbabam ve babannemdi. Ben öyle bir aşk görmedim hiç.
|