Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Mustafa Koç, ''Son zamanlarda AB ile ilgili konularda resmin bütününün gözden kaçırılabildiğini ve münferit olaylar etrafındaki tartışmaların AB ile olan ilişkilerimize gölge düşürmesine izin verildiğini gözlemliyoruz'' dedi.
TÜSİAD YİK toplantısında konuşan Koç, 17 Aralık'ta Türkiye'ye müzakere tarihi verilmesinin ardından geçen sürede umutlarını korumaya devam ettiklerini söyledi.
Koç, ''Ancak bu süre içerisinde bir yandan dünyadaki ekonomik ve siyasi şartlardaki değişiklikler, diğer yandan ülke içindeki uygulamalarda genel bir rehavet ve yavaşlamanın gözlemlenmesi, özellikle dış politika alanında alınan inisiyatiflerin tatmin edici bir görünüm sergilememesi, mevcut durumu kapsamlı bir şekilde yeniden değerlendirmemiz gerektiğini ortaya koymaktadır'' diye konuştu.
Yakın zamanda Avrupa'da yaşanan bazı siyasi gelişmelere değinen Koç, bu gelişmelerin müzakerelerin başlamasını etkilememesi gerektiğini düşündüklerini, ancak gelişmelerin yaratacağı alternatif sonuçlara ne ölçüde hazırlıklı olunduğu konusunda bilgi sahibi olmadıklarını söyledi.
Koç, ''Ciddi bir gecikmenin ardından, isabetli bir seçimle Devlet Bakanı Ali Babacan'ın Başmüzakereci olarak atandığının açıklanmasıyla biraz rahatladık. Babacan'ın bu ağır görevi ve ekonomideki başarılı yönetimini aksatmadan sürdüreceğine inanıyoruz'' dedi.
DIŞ POLİTİKADA PROAKTİF GİRİŞİMLER
Bir yandan müzakere hazırlıkları sürdürülürken, bir yandan da muhtemel siyasi gelişmeler karşısında, dış politikada proaktif girişimlerin tasarlanması gerektiğine işaret eden Koç şunları belirtti:
''Son zamanlarda AB ile ilgili konularda resmin bütününün gözden kaçırılabildiğini ve münferit olaylar etrafındaki tartışmaların AB ile olan ilişkilerimize gölge düşürmesine izin verildiğini gözlemliyoruz. Bu bazen Kıbrıs, bazen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin bir kararı, kimi zaman Ermeni meselesi veya herhangi bir ticari kısıtlama olabiliyor.
Olayı kendi çerçevesi içinde çözüme kavuşturmak yerine, her seferinde ilişkinin tümünü tartışmaya açmanın sağlıklı tutum olmadığı ortadadır. Hele Avrupa'daki bazı çevrelerin tam üyelik yerine, imtiyazlı ortaklık önerisini yeniden gündeme getirdiği bir dönemde, bugüne kadar tesis edilmiş ilişkinin gerilemesine izin vermenin kabul edilir yanı olmadığı açıktır.'' ''RESMİN BÜTÜNÜNÜ GÖZDEN KAÇIRMAYALIM''
Mustafa Koç, ''Türkiye'nin hedefi 3 Ekim'de tam üyelik amacıyla müzakereleri başlatmaktır. Bundan vazgeçmemiz söz konusu olamaz. Bu doğrultuda ilerlerken önümüze çıkacak engelleri aşmakta da güçlük çekmeyeceğimize inanıyoruz. Yeter ki resmin bütününü gözden kaçırmayalım, asıl hedefimizi unutmayalım'' dedi.
Irak'taki seçimlerin ülkeye barış ve istikrar getirmede henüz başarılı olduğunun söylenemeyeceğini, İran'ın nükleer çalışmalara devam edeceğini açıklamasının da bir başka endişe kaynağı olduğunu vurgulayan Koç, ''Son derece hassas bölgede Türkiye'nin kendi rolünü çok iyi belirlemesi gerek. Türkiye, sınır komşularında yaşanan stratejik siyasi gelişmeler karşısında sonradan tavır alan bir ülke olamaz. Aktif bir dış politika çizgisi belirlemek, bu konuların tartışıldığı masalarda kendine bir yer edinmek zorunda'' diye konuştu.
ABD İLE İLİŞKİLER
Koç, Türkiye'nin Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı ile pekişen Kafkaslar'daki stratejik konumunun da denklemlerde yerini bulmasının sağlanması gerektiğini belirterek, şunları söyledi:
''Bütün bu gelişmeler, bizim bölgede ABD ile olan ilişkilerimizi son derece sağlıklı bir temelde tutmamız ve geliştirmemiz gerektiğini gösteriyor. Dış politikada ideolojik yaklaşımlar, hayatın gerçekleriyle uyuşmadığı takdirde, orta ve uzun vadede telafisi imkansız zararlar doğurabilir. Türkiye'nin bölgesinde siyasal ve ekonomik bir güç olarak var olabilmesi, bu gücünü vatandaşların refah ve mutluluğunu artırmak için kullanabilmesi, ancak ve ancak, AB-ABD eksenini temel alan bir dış politika yaklaşımıyla mümkündür.''
Koç, Türkiye'nin bölgesinde güçlü bir pozisyona sahip olmak istiyorsa, piyasa ekonomisi çerçevesinde istikrarlı büyüyen bir ekonomi, Avrupa standartlarında işleyen bir demokrasi, bu demokratik çerçevede sağlanan bir siyasi istikrar prensiplerinden ödün vermemesi gerektiğini söyledi.
Mustafa Koç, ''Petrol ithal eden, ekonomisini hala yüksek dış borç ile çeviren, cari açıkları yüksek bir ülke olarak yapmamız gereken, ekonomimizi her türlü dış şoka karşı dayanıklı kılmaktır. Bunu gerçekleştirebilmek için piyasa ekonomisinde kat ettiğimiz mesafeleri boşa çıkarmayacak şekilde reform hareketini devam ettirmek zorundayız'' dedi.
''Ekonomiyi güçlendirecek reformları sürdürürken hükümetin düşeceği en büyük tuzağın, kimi bakanlıkların yeni güç alanları yaratma arayışı içinde, gelişmiş ülke uygulamalarından, piyasa ekonomisinden uzaklaşma eğilimleri olabileceğine'' işaret eden Koç, ''Bürokrasiyi azaltmaya çalışırken, dış ticaret birliklerinde olduğu gibi yeni bürokratik kademeler yaratırsak; devleti ekonomiden çıkarmaya çalışırken, düzenleyici kurulların yetkisini kısıtlama peşinde koşar ya da özelleştirme aleyhtarlarının kamuoyunu olumsuz etkilemesine izin verirsek, reformcu çizgiye çok ciddi darbeler vurmuş oluruz'' diye konuştu.
'REHAVETE KAPILMAYALIM'
Yabancı sermaye girişlerinde bugünlerde meydana gelen artışın bir rehavet yaratmaması gerektiğini belirten Koç, özellikle vergide rekabetçi bir seviye yakalayarak ve kayıt dışı ile mücadele ederek, satın almalara dayalı yabancı sermaye girişlerinin, ek istihdam yaratacak yeni yatırımlara doğru kaymasını sağlamak zorunda bulunulduğunu vurguladı.
Koç, ''Ceza Yasası'nın yeni düzenlemelerini ifade özgürlüğünün sınırlarında dolaştırmak ve tarihçilerin tartışması gerektiğini savunduğumuz bir konuda, ifade edilmemiş fikir sahiplerini peşinen hainlikle suçlamak demokrasi konusunda tüm dünyanın dikkatini çekmektedir. Tüm bunlar, ilerlemeler üzerine gölge düşüren yaklaşımlardır'' diye konuştu.
Türkiye'nin her geçen gün hedeflerine biraz daha yaklaştığını belirten Koç şunları kaydetti: ''Ancak, yaklaştıkça resim biraz daha belirginleşmekte, ayrıntılar ortaya çıkmaktadır. Bizim söylediklerimiz artık bu ince ayrıntıların dikkate alınması gerektiğinden ibarettir. Ülkemizin gücüne ve geleceğine güveniyor, Türk özel sektörü olarak yapabileceğimiz katkının geçmiş dönemlere göre çok daha verimli olabileceğine inanıyoruz.''