Dillere destan sokak...
Bana sık sık sorarlar, "Siz nerelisiniz? Nerede oturuyorsunuz?" diye... İstedim ki nereli olduğumu, nasıl bir sokakta oturduğumu anlatayım, bilesiniz... Evimin adresini, sokağın hallerini bir bir anlatayım istedim. Efendim, bizim sokak iki yanından denize inilen bir sokak... Sokağın girişindeki "Mor Salkımlı Ev"de Halide Edip Hanımefendi oturuyor... Pek ateşli konuşmalar yapıyormuş evine gelip gidenlere... Mor Salkımlı Ev'in yanındaki konakta Hüseyin Rahmi Gürpınar Beyefendi oturuyor... Oldukça "Şık" bir beyefendi... Ben mahallenin yalancısıyım; duyduğuma göre Şehzadebaşı'ndaki evinden polis çıkarınca buraya taşınmış... Yazdığı bütün romanlardaki öyküleri avaz avaz oynarmış yazmadan... Önce yazdığı bütün sahneleri doğaçlar, sonra kalemi kağıdı alırmış eline... Mahalleli evde cinler periler mi var, kaynana gelin mi kavga ediyor, cinayet mi işlendi, sünnet düğünü mü oluyor anlayamazmış... Hüseyin Rahmi Bey üstelik yazacağı karakterlerin kılıklarına da bürünüp yaparmış doğaçlamalarını... Mahalleliye bu muhteşem adam fazla gelmiş olmalı ki şikayetçi olmuşlar... O da bizim oraya taşındı... Açık söyleyeyim ben her akşam evini gözlüyorum... Bakalım bu gece ne şenlik var diye... "Kuyruklu Yıldız Altında İzdivaç" mı olur "Şıpsevdi" mi... Bahtıma ne çıkarsa... Hüseyin Rahmi Bey'in evinin yanında da Yusuf Atılgan'ın "Anayurt Oteli" var... Otelin yanında Haldun Taner'in yakın dostu Saadettin Dertsavar'ın "Fazilet Eczanesi" var... Sadettin Bey, fabrika ilaçlarına pek yüz vermez, hala havanda yaptığı ilaçlarla, insan avucunun sıcaklığıyla iyileştirmeye çalışır hastalananları... Eczanenin üst katında Haldun Taner oturur... Yazı yazmadığı zamanlarda yoga yapar... Evde yazmaya doyamayınca gider kahvelerde, tiyatro kulislerinde yazar...
HÜRRİYET APARTMANI Eczanenin yanındaki "Hürriyet Apartmanı"nda Orhan Veli, Melih Cevdet, Oktay Rıfat, hepsi bir kattalar... Varsa şiir, yoksa şiir... Bir üst katlarında Doğan Hızlan ve annesi Fevziye Hanım oturuyorlar... Onlarda da varsa kitap, yoksa şiir... Bir üstlerindeki katta Sait Faik kalıyor... Akrabası emekli konsolos Vildan Bey'le birlikte... Vildan Bey her yıl 12 Nisan'da "Kayıp Aranıyor" ilanı verir... Bir 12 Nisan günü evi bırakıp giden kızı Nevin'i ilanla arar her yıl... "Kayıp Aranıyor" ilanlarında bugüne kadar kendisinden haber alınamayan kızı hakkında bilgisi olanların adresine bildirmelerini insaniyet namına rica eder... İlanları her yıl Sait Faik'in kaleme aldığı herkes tarafından bilinir. Hoş siz de duymuşsunuzdur... Bir üst katlarında Behçet Necatigil oturur... Kendi halinde halim selim bir insandır. Muhteşem bir dil kuyumcusu... Pek severim kendisi bana kitaplarını imzalar verir... Behçet Hoca'nın bir üst katında Oğuz Atay ve Pakize Atay otururlar ki, kendilerini pek severim. Nikah şahitleriyimdir... Evlerine gider gelirim, Pakize'nin yemeklerini ve sohbetini pek severim. Oğuz tuhaf adamdır... Dedikodu olmasın ama sanki kendi pek tutunabilmiş gibi "Tutunamayanlar" hakkında yazar durur...
MAVİ YOLCULUK Hürriyet Apartmanı'nın yanındaki apartman "Mavi Yolculuk" apartmanıdır... En alt katında Sabahattin Eyüboğlu ve eşi bahçe katını güzelleştirirler... Ziyaretçileri pek boldur, ellerinde yiyecekleri, içkileriyle gelirler, döner masaya koyarlar... Çevirirsin masayı ne yiyeceksen ne içeceksen önüne gelir... Böyle güzel sofra saraylarda bile kurulmamıştır... Bahçenin her tarafı rengarenk rüzgar gülleriyle donanmıştır... "Sabahattin Bey işi"dir hepsi... Onlara eski nişanlım Mina Urgan, Orhan Duru, Vedat Günyol pek gider gelirler... Çok sıkı fıkıdırlar... Bir üst katlarında Tezer Özlü oturur. O ve Sezer Özlü Duru, Demir Özlü süt kardeşlerimdir... Ben de onlarla sık sık görüşürüm... Eh ister istemez Orhan Duru da bize katılmak zorunda kalmıştır... Aynı apartmanın 4 numarasında Aziz Nesin'in çalışma evi var... Evin gürültüsünden patırtısından kaçmak için minik bir daire aldı, çalışma evi yaptı kendisine... Bizim sokakta geceleri kalem kağıt hışırtısından, daktilo sesinden geçilmez... Ama Aziz Nesin herkes uyuduğunda bile sabaha kadar öttürür daktiloyu. "Böyle Gelmiş Böyle Gitmez" diye diye... Bizim evin tam karşısında boş bir arsa var. Çok sevgili dostum Sevim Burak'ın arsasıdır. Eskiden orada "Sedef Kakmalı Ev" vardı...
DAHA NELER VAR "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" bizim sokakta... Mahallenin bakkalı ülkenin en ünlü bakkalı meşhur "Sinekli Bakkal..." Orhan Pamuk'un "Sessiz Ev"i bizim sokakta; her yer günlük güneşlikken o evin üstüne hep "Kar" yağar... Attila İlhan'ın hakkında tuhaf şeyler konuşulan akrabası "Fena Halde Leman" Hanım bizim orada... Güngör Dilmen'in "Canlı Maymun Lokantası"nda her akşam Yunus Emre, Edip Cansever, Turgut Uyar, Nazım Hikmet, Nazlı Eray, Tomris Uyar, Küçük İskender, Yahya Kemal, Özdemir Asaf, Sabahattin Kudret Aksal, Metin Kaçan, Barış Pirhasan otururlar, kafa çekerler, "yırtılan denizi dikerler", geç vakitte çıkarlar bütün sokak uykudayken "gökyüzünü maviye boyarlar"... Bir de tuhaf, daracık bir ev var bizim sokakta... Tam Bilge Karasu'nun "Göçmüş Kediler Bahçesi" nin yanında. Yıldırım Türker, oğlu Ali ile orada oturur... Murathan Mungan da pek gider gelir onlara... Geçen gördüm bir arkadaşıyla konuşuyordu yolda... Kulak verdim... "Gelmediniz, ben hep sizi bekledim Eksilen yanlarımla Sizden saklı eskidim" dediğini duydum. Sokağımızın kahvesi biraz alafranga... Salah Birsel Bey oturur orada, "Kahveler" kitabı yazar... Attila İlhan hep orada, sanırsın kahvede yatıp kalkıyor... Geçen gün bütün evlere haber bırakmışlar, "Sokak ahalisi Ziya Osman Saba'nın 'Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi'nde toplu resim çektireceğiz" diye... Hemen gittim. Ara Güler çekecekmiş resmi... Kimler yoktu ki, yukarda saydıklarımın dışında bütün sokak ahalisi orada... Yaşar Kemal, Zülfü Livaneli, Adalet Ağaoğlu, Güner Sümer, Hakkı Devrim, Süavi Süalp, Refik Erduran, Turgut Özakman, Mehmet Barlas, Sevgi Soysal, Enis Batur, Refik Durbaş, Necip Fazıl Kısakürek, Peyami Safa, Buket Uzuner, Erdal Öz, Solmaz Kamuran, Hilmi Yavuz, Ahmet Cemal... Aklımda kalanlar... Başkaları da vardı... Çok kalabalıktı canım çok... Az kalsın resim çekilirken kavga çıkacaktı... Çetin Altan, Reşat Nuri'nin kızı Çalıkuşu Feride'ye asıldı... Can Yücel de "Fahriye Abla"ya "Sen taş gibi komşumuzdun kız Fahriye" deyince Ahmet Muhip Dranas bozuldu. Ben de Suat Derviş'e azıcık yanaşayım dedim... "Yavaş ol sen beni Fosforlu Cevriye mi sandın" dedi... Ara Güler "Bırakın sululuğu..." dedi... Bıraktık... Sonra en önde ortadaki iskemleye Paşa'yı oturttuk... Sokağımızda, benim evin yanındaki Latife Hanım'ın konağına gelmişti. Dil Devrimi'ni yapmış Mustafa Kemal Atatürk'süz bu fotoğraf zaten çekilemezdi... Ara Güler bastı denklanşöre; donduk kaldık fotoğraf karesinde... Ünlü düşünür Heidegger beyefendi buyurmuşlar ki "Dil bizim evimizdir, biz orada otururuz..." Ben de adresimi, nerede oturduğumu, nereli olduğumu açık seçik yazdım... Beni arayacak olursanız ben ordayım... Türkçeli'yim... Ana yurdum orası.
|