|
|
|
|
|
|
Erkekler saldırgan kadınlar yumuşak
1950'lerden itibaren rüyalar nöroloji ve biyoloji gibi pozitif bilimlerin konusu haline geldi. Bu arada kadın ve erkek rüyalarının farklı olduğu ortaya çıktı
Çocuklar 8-9 yaşına kadar basit rüyalar görüyor. 'Film gibi' rüyalar görebilmeleri için beyinlerinin belli bir olgunluk seviyesine erişmesi gerekiyor.
Freud'un 1900 yılında yayınlanan 'Rüyaların Yorumu' kitabıyla birlikte bilimin düşlere bakışı değişmeye başladı.1950'li yılların başında özellikle beyin üzerine çalışanlar rüyalara da yöneldiler. Uyku sorunları çeken hastalar üzerine EEG (elektroensefalaogram) cihazıyla incelemeler yapıldı. Bu arada insanın uykunun belli dönemlerinde 'gözlerini seri bir şekilde hareket ettiği' ortaya çıktı. Bu döneme REM (Rapid Eye Movement) adı verildi. REM dönemi sırasında beynin yoğun bir biçimde işlem yaptığı da saptandı. Bitmedi: REM sırasında uyandırılan hastalar, diğer uyku dönemlerine kıyasla rüyalarını çok daha ayrıntılı ve net biçimde hatırlıyordu. Böylece rüyanın beynin bir fonksiyonu olduğu apaçık ortaya çıkmıştı. Ardından sorular yağmaya başladı: Beynin hangi bölgeleri, ne türde çalışarak buna yol açıyordu?.. Rüya ile sağlıklı olmak arasında bir ilişki var mıydı?.. 'Deli saçması' rüyaları sınıflamak mümkün müydü?..
ÇOK ÖNEMLİ BİR KEŞİF Biz son derece 'teknik' ve 'ayrıntılı' olan bu konulara fazla girmeyeceğiz. Ancak Cape Town Üniversitesi'nden Mark Solms'un araştırmasından bahsetmek gerekiyor. Solms 1997'de beyinlerinin çeşitli bölgeleri hasara uğramış hastalar üzerinde kapsamlı bir araştırma yayınladı. "Rüyanın oluşması için beynin birden fazla bölgesi çalışıyor" diyordu Solms. Solms'un bir iddiası daha vardı: fMRI (Functional Magnetic Resonance Imaging) ve PET (Position Emission Tomography) gibi beyin tarama cihazlarının yardımıyla Freud'un yaklaşımının desteklenebileceğini öne sürüyordu. Niye? Çünkü beynin rüyaya neden olan bölgeleri aynı zamanda duygularımızı denetleyen ve şekillendiren bölgelerdi. Freud da rüyaların arzu dünyamızdaki çatışmalardan oluştuğunu söylemiyor muydu? Bu arada yetişkin bir insanın toplam uyku saatinin yaklaşık dörtte birini REM ile geçirdiği ortaya çıkmıştı. Bedenimiz hareketsiz biçimde yatarken, beyin vızır vızır çalışıyordu.
DÜŞLER NİYE MANTIKSIZ? PET ve fMRI cihazları Solms'un öngörüsünü doğrulayan veriler sunuyordu bilim adamlarına: Rüya sırasında limbik sistem, yani duyguları organize eden sistem gayet hareketliydi. Buna karşılık mantık süreçlerimizi denetleyen ön-korteks bölgesindeki beyin etkinliği gayet zayıftı. Acaba bu yüzden mi rüyalarda birçok 'mantıksız' olay meydana geliyordu? Bu makul bir soruydu. Çünkü rüyaların çoğunun görüldüğü REM döneminde aktif olan beyin bölgelerinden biri çelişkileri, tutarsızlıkları denetleyen bölgeydi. Rüyaların pozitif bilimsel yöntemlerle araştırılması ortaya başka veriler de çıkardı. Mesela eskiden depresyon tedavisinde kullanılan bir ilaç türü (MAO inhibitörleri) rüya görmeyi engelliyordu. Hasta bu dönemde pek az rüya görüyor ama sonra, yani ilacı bıraktığında tekrar rüya görmeye başlıyordu. Yeni nesil anti-depressanlar da benzeri etkilere sahipti. Mesela depresyona karşı kullanılan ünlü Prozac ilacı, insanın rüya görme süresini yarıya, hatta üçte bire kadar düşürüyordu. Bu da bize beynin kimyası ile rüyalar arasında bağlantılar olduğunu gösteriyordu. Yani beynin kimyasına müdahale ederseniz, rüyalara damüdahale edebilirsiniz!
ÖNCE BÜYÜ, SONRA GÖR! Rüya araştırmaları başka ilginç veriler de sunuyor bizlere. Gelin farklı insan kategorilerinin rüyayla ilişkilerine şöyle bir göz atalım... Mesela çocuklar ve yetişkinler... Acaba çocuklar da, yetişkinler gibi film gibi rüyalar görüyor mu? Hayır! Böyle hareketli, canlı, senaryolu rüyaları görebilmesi için bir çocuğun 8-9 yaşına ulaşması gerekiyor. O yaşa dek durağan, tek nesneye yönelik rüyalar görüyor. Çocukların en çok gördüğü rüyalar şunlar: Sevdiği bir arkadaşı, kedisi-köpeği ya da yemek! Demek ki doğru dürüst rüya görebilmesi için beynin belli bir olgunluk seviyesine ulaşması gerekiyor.
KADININ GELİNLİK SORUNU Şimdi gelelim en çok merak edilen konuya: Kadınlarla erkeklerin rüyaları içerik açısından farklı mı? Evet!
* Erkekler; vurma, dövme, kırma, bozma, öldürme, çalma gibi 'saldırgan eylemler' içeren rüyaları kadınlardan daha fazla görüyor.
* Kadınların rüyalarındaki 'sertlik' erkeklerinkine benzemiyor. Onlar daha çok 'reddetme', 'aşağılama', 'küçük düşürme' rüyaları görüyor.
* Ayrıca 'kaybetme', 'kızgınlık', 'kıskançlık', 'şanssızlık', 'başarısızlık' gibi negatif duygular uyandıran olaylar erkeklerin rüyalarında çok daha fazla yer alıyor.
* Erkeklerin sürekli olarak cinsel rüyalar gördüğü de bir hurafe. Erkeklerin rüyalarına giren her üç karakterden ikisi başka erkekler! Buna karşılık kadınların rüya senaryolarında aşağı yukarı aynı sayıda kadın ve erkek bulunuyor.
* Kadınların favori rüyaları 'evlilik töreni' ve 'yemek' yapmak. Sadece bekârlar değil, evli kadınlar da rüyasında evlenmek üzere olduğunu ama mesela gelinliğin yetişmediğini ya da yanlış evlendirme dairesine gittiğini görüyor. Yani geçmişteki evlilik töreni, kadının şimdiki sorunlarını rüyada dile getirmenin bir aracı oluyor. Yeni doğurmuş kadınların rüyalarında bebeklerini görmesine çok sık rastlanıyor.
* Cinsellikle ilgili ilginç bir veri de şu: Kadınlar da, erkekler de seks rüyası gördüklerinde, karşılarındaki insan genellikle gerçek hayatta pek hoşlanmadıkları ya da çatıştıkları bir kişi oluyor! Ve bu rüyalar hiç de 'eğlenceli', 'zevkli' geçmiyor. Tabii bunun aksi rüyalar da dolu; biz sadece istatistiklerden, ağırlık kazananlardan söz ediyoruz.
DÜŞLER EVRENSELDİR! Çok ilginç başka veriler de var:
* Köylerden ve ilkel topluluklardan toplanan rüyalar, onların mesela hayvanları, modern toplumdaki insanlara kıyasla daha fazla gördüğünü ortaya koyuyor.
* Ancak... Bu rüyalar kategorilere sokulduğu zaman... Yani 'sosyal ilişkiler', 'yeme-içme', 'başarı-başarısızlık', 'geçmiş olaylar' gibi 10 temel kategoriye ayrıldığında... Mesela Amazon ormanlarında kabile hayatı sürdüren bir erkeğin ya da kadının rüyası ile modern kentte yaşayan hemcinsinin arasında bir fark ortaya çıkmıyor. Yani bir köylü rüyasında üstüne gelen attan kaçarken, biz ise mesela otomobilden kaçıyoruz! Neticede ikisi de aynı duygu! Bugünlük bu kadar.
Hazırlayanlar: Emre AKÖZ - Esra TÜZÜN
|
|
|
|
|
|
|
|
|