Gerçeğin burcundan
Almanya'da Sosyal Demokratlar'ın Kuzey Ren Vestfalya eyaletinde seçimleri kaybetmesi Türkiye için değil 'kara haber', haber bile sayılmaz. Önceden üç aşağı beş yukarı belli olan bu sonuç taze ahkam ürettiremez! Yarı aydın adamımız çok kolay pembe gözlük takabildiği için çok çabuk da mutsuz olabiliyor ve toplumun duygularını sığ kaplarda çalkalayıp duruyor. Pembe gözlük, AB maceramızda Almanya'yı sahici bir Türkiye destekçisi olarak görüp şartlanmaktı. Siyasetçilerimize verilen sıkı ama yuvarlak sözleri mutlak destek saymış, karşı tarafı keskin biçimde ikiye ayırmıştık: Bir yanda can dostlarımız var, bir yanda can düşmanlarımız. Oysa ne sosyal demokratlar bizim için can atıyorlar, ne de Hıristiyan demokratlar yolumuzu kesmek için var güçleriyle kılıç kuşanıyorlar. Alman seçmenler arasında yapılan yoklamalar aslında iki parti tabanının Türkiye'ye bakış açısından çok farklı olmadıklarını ortaya koymaktadır. Bu hususta özellikle CDU üyelerinin tavrı çok anlamlıdır: - Aslında bizler de Türkiye'nin AB'ye üye olmasını hoş karşılamıyoruz. Ancak birer sosyal demokrat olarak ideolojik bakımdan karşı çıkamıyoruz. Çünkü bunu yaparsak ırk ve din ayrımcılığı gibi suçlamalara hedef olabiliriz. Bu açıdan Alman sosyal demokratı Hıristiyan demokratı arasında pek fark olmadığı ortada. Bu toplumda Türkiye ile ilgili duygu ve düşünceler, bireylerin siyasi yelpazedeki yerlerine bağlı değil. Bireylerin tavırlarını belirleyen sayısız etken var. Türkiye'ye gelmiş Alman ile gelmemiş olan arasında büyük farklar görülebiliyor. Bir Türk komşusu olan veya olmayan, işsiz kalan veya kalmayan, sıkı Hıristiyanlık eğitimi alan veya almayan. Böyle bin türlü gerekçenin toplamından bir tek Almanya gerçeği çıkarmak mümkün mü? Farz edelim ki halk belirgin bir çoğunlukla Türkiye karşıtlığında karar kılsın. Hiçbir Alman hükümeti, Türkiye'nin üyeliği ile ilgili tavrını halkın güncel tepkilerine göre belirleyecek kadar demokratik olmayacaktır. İngiliz halkının yarıdan hayli fazlası Irak Savaşı'na karşı çıktığı halde Blair'in balıklama dalış kararı verebilmesinde olduğu gibi, stratejik çıkar hesabı öne çıkacaktır. Nihayet batı demokrasileri de önce gücün belirleyiciliğine sadık oluşumlardır; kağıt üzerinde seçilmişlik seçkinlikten önemli görünebilir ama gerçek bunun tersidir! Schröder'in erken seçim istemek zorunda kalmasına yol açan eyalet sonuçlarının ardından 'Türkiye AB'deki en büyük destekçisini kaybetti' diye kaygılanmanın anlamı yok. AnkaraBrüksel ilişkisinin nereye varması gerektiğine ilişkin açık ve kesin fikri olan Avrupa hükümeti mevcut değil. Bu yüzden istisnasız hepsi 'her an, her şey olabilir' tavrı ile ilişkiyi sürdürmeye çalışıyor. 'Her an her şey olabilir' tavrı yüzünden de Brüksel'i Ankara'ya sürekli tersyüz edilebilir uzlaşma metinleri sunmaya özen gösteriyor. Her masadan kalkışta hem 'AB kapısı sonuna kadar açık' diyebilmek, hem de 'AB kapısı sonuna kadar kapalı' diyebilmek mümkün oluyor. Kuzey Ren Vestfalya seçimleri bu seyri çok fazla etkilemeyecek. Zira zaten ardına kadar açık bir kapı ortada yok.
Bir İngiliz gazeteci AB'nin bugünkü durumunu çok kestirme anlatmış: - Üyelerinden ziyade üye olmak isteyenler arasında itibarlı bir kulüp. Gerçekten de ülkelerin ortalama rakamlarına baktığımız zaman üye adaylarının AB muhabbeti yüzde 70'lere kadar varabiliyor. Buna karşılık üye ülkelerde AB'den ve gidişattan memnun olanlarla olmayanlar birbirlerine denk görünüyor. Yani AB, efsanesi kendinden önde giden bir cennet olarak içinde yaşayanları artık heyecanlandırmıyor. Daha önemlisi, AB'nin geleceğini görmeye çalışan siyasetçiler ve gözlemciler birkaç yıl öncesine kadar hayalleri süsleyen beklentilerin şimdi neredeyse imkansız göründüğünü itiraf noktasındalar. En eski üyeler arasında bile bunalım boyutlarına varabilen anlaşmazlıklar doğabilmekte, merkezi ülkeler birbirleriyle ciddi çıkar çekişmelerine soyunabilmektedir. Oysa AB, kilitlendiği hedefe varmadan bir proje olarak kendisini sınırlayabilir, 'birleşmişliğimizi bu çizgide donduralım' diyebilir mi? Çoğu uzmana göre, AB bir kere yola çıktıktan sonra -kıta ölçekli bir İsviçre gibi- milletlerüstü bir bütünleşmeyi gerçekleştirene kadar yoluna devam etmelidir. Aksi takdirde bu proje yerinde sayamaz, geriye doğru çözülmeye mahkum olur. AB için ağzından bal damlatarak 'bir uygarlık projesi' diyenleri, gerçekçiliğin çıplak burçlarından izlerken insanın acı acı gülesi geliyor.
|