2000 yılı rakamları 2004'e göre daha başarılı
Son yapılan stand-by anlaşması ile ilgili IMF basın bildirisinin sonunda, Türkiye'nin seçilmiş makroekonomik göstergelerine yer verilmiş. Bazılarını alıp 2000 ile 2004 yılının karşılaştırmasını yaptım. İlginç bir görünüm ortaya çıktı. 2000 yılına ait bir çok gösterge, 2004 yılı sonuna kıyasla daha iyi bir ekonomik performansı işaretliyordu. Bunlara bir göz atalım. Büyüme açısından 2000 yılındaki % 6,3 oranı sürdürülebilir bir orandı. Bazı soru işaretleri taşıyan 2004 yılının % 9,9 oranın ise sürdürülebilirliği tartışmalıydı. Ortalama reel faiz oranı 2000 yılında eksi düzeylerde iken, 2004 yılında ancak % 16,6 oranına düşürülebilmişti. Özellikle, 2001, 2002 ve 2003 yıllarında Türkiye'nin ödediği yıllık ortalama reel faizler, sırasıyla ve IMF'nin hesabıyla, % 35,3, %38,2 ve % 34,8 ile uluslararası rekorlar kırıyordu. Faiz dışı fazla 2000 yılı için "makul düzeyde ve % 2,5 olarak hedeflenen" oranın üzerinde gerçekleşmişti. Hedeflenen oran, kamu borçlarının düzeyi dikkate alınarak ve maliye politikasına hareket alanı bırakarak belirlenmişti. Daha sonra programlarda "olmazsa olmaz" koşulu olarak yer alan % 6,5 oranı ise, nefes almaya bile izin vermeyen bir düzeyde uygulamaya konulmuştu. Ancak, bu hedef ilk üç yıl tutturulamamış, 2004 yılında ise iç talepte ve ithalatta beklenenin üzerindeki gelişmeler sonucu % 6,9 olarak gerçekleştirilmişti. Cari işlemler açığının milli gelire oranı 2000 yılında daha düşüktü. Kamunun iç ve dış borçları 2004 yılında büyük uğraşlar sonucu brüt olarak % 77,6'ya net olarak ise % 63,5'e indirilebilmişti. Başbakanın "biz para basmadık" söylemine karşı, 2000 ile 2004 yıllarındaki reel para arzı artışları arasındaki fark bu iddiayı doğrulamıyordu. Özelleştirme gelirleri tarihinin en yüksek düzeyi olan 3,3 milyar dolara 2000 yılında erişmişti. Hazine, 2000 yılında, vadesi 30 yıl vadeli borçlanmayı da içeren 7,5 milyar dolarlık Eurobond ihraç edebiliyordu. Bütün olumsuzluklara karşın, 2000 yılında elde edilen bu sonuçlar enflasyonu Şubat 2001 de TEFE bazında ve yıllık olarak % 26'ya kadar indirebilmişti. Beklentiler yaz aylarında % 20'lik düzeyin altını işaretliyordu. Eksik olan politik istikrarın tam oluşmaması ve bunun sonucu programın sahipliliğinin belirgin biçimde kamuoyuna yansımamasıydı. Bu, olumlu bekleyişlerin devamlılığını önlüyordu. Uzun yıllardan beri biriken ekonomik sorunları yumuşak inişle çözebilmek için ortaya konulan program, ne yazık ki bir krizle kesintiye uğradı. Programın süratle revize edilerek uygulamaya konulması gerekliydi. Gecikmeler Türkiye'ye pahalıyla mal oldu. Kriz derinleşti. Oysa, verilere bakıp gözlediğimiz gibi, 2004 yılından daha iyi bir düzeye gelmiş olan program kriz çıkmadan devam edebilseydi, Türkiye şimdi çok daha değişik bir konumda olacaktı.
|