|
|
|
|
|
Çocuklara baba gibi olmadım
|
|
Usta gazeteci Çetin Altan baba olmanın anlamını, erkek ve kadınları anlattı:.
Çocuklara baba olmak onları mahveder. Sen kendin iyiysen çocuk nasıl yanlış olsun.
Erkekler biraz saf. Ne kadar zamparalık yapıyorsa, o sayıda kadın da yapıyor demektir.
Hep aynı kadınla yapmıyoruz ya zamparalığı? Bunun hesabını yapmıyor erkek, sadece övünüyor.
Kadınlar kahkaha atmıyor
Çetin Altan "Merak ediyorum" diyor; "Küçükken kızlar kahkaha atar, sonra bitiyor. Yüksek sesle gülen kadın yok. Kadınların söyleyemediği söz, söyleyebildiklerinden fazla mı? Ondan mı kahkaha atmıyorlar artık".
* Bir gününüz nasıl geçiyor? Sabahları kaçta kalkarsınız? - Beş buçuk.
* Ne yapıyorsunuz o saatte kalkıp? - Ne yaparım? (Biraz düşünüyor) Sabah altıda başlarlar gazetelerin manşetlerini vermeye. Onları izlerim. Yediyi çeyrek geçe bütün gazeteler gelir. Sekiz, sekiz buçuğa kadar onları okurum.
* Her gazeteyi, her köşe yazarını okur musunuz? - Aşağı yukarı okurum.
* Hoşlanmadığınız birileri var mı? - Yok canım, niye olsun ki! Yazı biraz tarz meselesidir. Kimseye karışamam ben. Gazeteler bittikten sonra oturur, yazımı yazarım.
* Serdar Turgut "Çetin Altan da sıktı artık" diye bir yazı yazdı hakkınızda. Yıllardır hep aynı şeyleri söylediğinizi, hiçbir değişiklik yapmadığınızı söyledi. Kırıldınız mı? - Yazı yazan adama, yazı yazan öteki nasıl böyle bir şey söyler? O da gelecek benim yaşıma. Ama hayır kırılmadım.Yıllardır bana sövmedik adam kalmadı ki. Ben yazı yazan adamı eleştirmem, ona söz söylemem, çünkü ben de yazı yazıyorum.
* Eleştirildiği gibi hep aynı şeyleri mi yazıyorsunuz? - Ölçü insanın kendisidir. Peki bir örnekle anlatayım. 1932 yılında dayım maaşıyla bir gramofon almış. Babaannem "Öküz gibi bağırtma bu herifi!" diye seslenirmiş, her Caruso'yu duyduğunda. Caruso plağa ilk kayıt yapılan tenordur oysa. Şimdi bu da bir yargıdır, değil mi efendim?
* Peki günün geri kalanı? Ne yaparsınız, nasıl vakit geçirirsiniz? - Sen kaç yaşındasın?
* 32. - 32 yaşında bana bunları soruyorsun. Devamını benim yaşıma, 78 yaşına geldiğinde kendin bulacaksın ve bana kadeh kaldıracaksın. (Elindeki bira bardağını yukarıya doğru kaldırıyor)
* İnşallah. Keyifle yaparım. Sizinle söyleşiye gelmeden önce gazetedeki meslektaşlarıma sizin hakkınızda ne merak ettiklerini sordum. Çoğunluk "Kadınları sor" dedi. - O soruyu sormanı isteyenler 50 yaş üstü mü?
* Evet. - Ben de onların kadınlarını merak ediyorum. Onlara sor sen kadınları. (Gülüyor)
* Aslında sizin de hoşunuza gidiyor bu sorunun sorulması. Niye kadınları size sormamı istiyorlar? - Hayatım, kadın ve erkek gövdesel işbirliğidir. Fransızlar "Yarım" der karşı cins için. Bir kadın ve bir erkek birbirini tamamlayan iki varlıktır. Mutluluğun tarifini yaptığın zaman ortaya ne çıkar; Kadın. Araştırmalara baktığında ise başka sonuçlar ortaya çıkmıştır. 1895 yılında Amerikalılar'ın yaptığı bir araştırmaya göre diş ağrısı aslında dört ayak üstünde olmamakla ilgilidir. Mesela diş ağrıları olmaz aslanda, kaplanda. Biz insanlar ayağa kalkmışız. Enerji beynimize gitmeye başlamış ve ölüm bilinci oluşmaya başlamış.
BAŞARI AHLAKLA OLUR
* Ya kadınlar? - Dur acele etme, anlatacağım. Ölüm önünde kadınla erkeğin duruşu aynı değildir. Belki kadının içinden bir canlı çıkıyor ondan. O yüzden erkek heykeli fazladır dünyada. "Sen ölmedin bağrımızda yaşıyorsun" diye. Şimdi düşün bakalım kadının içinden canlı çıkıyor, etraf tabancalar, tüfekler dolu. Kadın ne yapacak? Kendine mama getirecek birini bulacak.
* Ya aşk? - Ben bilimsel konuşuyorum. Doğduğu zaman yürümeyen tek memeli insan yavrusu. Tay yürür, sıpa yürür, kuzu yürür. Bir tek insanda yüz yüze sevişme pozisyonu vardır. Orangutanlar bile yüz yüze yapmazlar.
* Siz kadınlar hakkında ne düşünüyorsunuz? - Küçükken kızlar gülerler, yüksek sesle kahkaha atarlar ama sonra gülme bitiyor kadında.
* Büyüdükçe neden gülmüyor? - Bilmem kadınlara sormak lazım. Dünyanın hiçbir yerinde yüksek sesle gülen kadın yok. Daha kibar gülüyorlar, (taklit ediyor) ha, ha, ha...
* Yaşla mı, yoksa hayata karşı duruşla mı ilgili sizce? - İnsanın söyleyemediği söz, söylediğinden daha fazlaysa az yaşamış sayılır. Erkekler biraz saftır aslında. Erkek ne kadar zamparalık yapıyorsa, aslında o kadar sayıda kadın da yapıyor demektir. Hep aynı kadınla yapmıyoruz ya zamparalığı, değil mi efendim!.. Bunun hesabını yapmıyor erkek, sadece övünüyor.
* Kadınlar ise susuyor. - Peki kadınların söyleyemediği söz, söyleyebildiklerinden daha mı fazla? O yüzden mi kahkaha atmıyorlar artık? Bu hiç araştırılmıyor. Ben bunu merak ediyorum. Söyleyemedikleri fazlaysa az yaşıyorlar demektir.
* Başarı daha çok yaşamak mı? Başarının tarifini yapar mısınız? - Başarı ahlakla olur bence. Yalan söylemeye ihtiyacının olmadığı bir düzeye geldiğinde başarılı olursun. Einstein, Picasso ya da Dali niye yalan söylesin ki? Bir zengin dostuma "Yalan söylüyormusun?" diye sormuştum. "Bazen" diye cevap verdi bana. Ben de ona "Bu kadar paran var ama doğruyu söyleyecek hürriyetin yok senin" dedim. "Ben senin gibi okumuş yazmış bir adam değilim. Aklımı karıştırıyorsun" dedi. Türkiye'de soyut kavramlar yok. Tıpkı devlet nedir, sulh nedir, sevmek nedir, başarı nedir, mutluluk nedir; bunları kendimizce kullanıyoruz ama, herkesin kastettiği amaçla da başkası el sıkışmıyor, buluşmuyor. Halbuki masa deyince hepsi buluşuyor, ayakkabı deyince tavanı göstermediğimiz gibi. Ama hukuk deyince, bana göre, sana göre karmakarışık bir şey oluyor yani.
* Belki de o yüzden hâlâ kadın erkek soruyoruz, ilişkilerin sırrını arıyoruz. - Efendim, "Aynı evde 150 sene oturmayanın evliliği zor evliliktir" der İngilizler. Burjuvazinin de bir ölçüsü var. Hangimiz 150 yıldır aynı evde oturuyoruz? Hepimiz başka yerlerden gelmişiz. Kadının hep erkekten geçinme tarafı ağır basmıştır. Halbuki enerjiyi aktarmak lazım. Benim beraber çalışan karı-koca arkadaşlarım var, iyiler. Devleti yönetme heveslilerinden daha iyidir durumları.
* Hiç katılmıyorum. Evde beraber, işte beraber insanın içine sıkıntı gelir. - Bir yaşlı köylü kadına sormuşlar; "Kocandan bunca sene sonra niye ayrıldın?" diye. "Lafımız bitti" cevabı vermiş. Bazen insanlar birbirlerinin üstüne kâbus gibi çökebiliyor. Zaten bütün dünyaya boşanmış anne-babaların çocuklarının ağırlığı egemen olmaya başladı. Peki bu çocuklar kendilerine model olarak kimi alacaklar?
* Siz kimi aldınız model olarak? - Yoktu, kimse yoktu ki. Babam annemden korumak için beni 8 yaşında bir okula götürdü bıraktı, gece yarısı. Bir daha da kimse aramadı beni. Orada gördüm ilk defa yalnızlığı, Galatasaray'da yatılı okulda anladım. 8 yaşında anladım. Anneler çocuklarını ziyarete geldiğinde giyinir süslenir beklerdim. Anneler gelip sarılırlar, öperlerdi çocuklarını, parka götürürlerdi.
* Ya sizin anneniz? Hiç gelmedi mi? - Gelmedi. Öyle bakar dururdum diğer annelere. Uzun yıllar annemin niye beni istemediğine bir yanıt aradım. Belki o yüzden kadınlara yöneldim. Galatasaray'da şiirler yazardım kadınlara, kendimi beğendirmek, ilgi çekebilmek için. Yahya Kemal dedi ki "Sen şiiri seviyorsun ama kadınlar hoşlanmaz!.." Anneleri tarafından istenmeyenler hep gizli bir beğenilme duygusu içinde çırpınır dururlar. İşte o yüzden mutlulukla başarı aynı anda gelmez. Kavak Yelleri ve Kasırgalar'ı yazdım, çocukluğumu anlattım. Bizde az yazar vardır çocukluğunu yazan, yüzleşen.
* 8 yaşında yalnızlığa terk edildiniz. Daha sonra ilk ne zaman kendinizi gerçekten iyi hissetiniz? - Annelerinin kendilerini sevmediğini anlayan, kendi içlerinde fark etmeden de olsa bir küçük acılı iz olarak taşıyan çocuklar, hep beğenilmek istemişlerdir hayatta. Onun için de mutlulukla başarı yan yana gelmez.
* Hep kadınlardan bahsettik. Ya erkekler? - Erkekler sevilmekten ziyade beğenilmekten yanadır evlenmek için. Dışarıda başarısız erkek, evde bela çıkarır. "Bilmem ne, otuz defa söyledik kapat şu kapıyı" falan gibi. İlk önce gayet kibar davranırlar, sonra hani konsomatrise benzerler, önce laf anlatan, üç kadehten sonra, "aman, sen de sıktın canım" diyen. Bir de insanlar olmayan bir rüyayı görmeye çalışıyorlar. Bir tatil köyüne gideceksin, kadın bacaklarını açacak, erkek elinde çiçek, kokteyl içecek. Artık onlar yok. Varlıklı olmaktan çok, var olmaya dönük girişimler var. Bill Gates'e baksana. Onun için artık bilgi toplumuyuz diyoruz, değil mi efendim!
BABA OLMAK MAHVEDER
* Siz nasıl bir babasınız? 8 yaşında ailesi tarafından terk edilmiş birisi nasıl bir baba oldu? - Onlara baba olmak mahveder çocukları. Ben babamla övünüyordum. Onlar benim serseri olacağıma inanırlardı, neden? Çünkü baba olunca belli bir ritüel vardır. Babalar kendi hayatlarındaki eksiklikleri çocuklarında tamamlamaya çalışırlar. Ben hiç karışmadım onlara.
* Baba olmadınız, arkadaş mı oldunuz yani? - Nasıl arkadaş olacağız canım?
* Ne bileyim, baba olmamayı nasıl sağlar insan? - Yahu Balçiçek, sen kendin iyiysen çocuk nasıl yanlış olsun? O evin havuzundan daha büyük balık çıkar mı, Allahaşkına? Neyse ev odur. Kitap vardır, okurlar. Ne gördülerse onu okudular. Başka ne olacak ki? Doyumsuz adamlar kendilerini çocuklarından üstün görür. İhtiyarlar kendilerine bir artı getirmek isterler. Bir kere adam yaşlanıyor diye, büyüyor demek değil ki!
|
|
|
|
|
|
|
|
|