'Vatandaşın süfli meseleleri'
Değerli bir dostum yakama yapıştı: - Sürekli 'devletin ali meseleleri'ni yazıyorsun, biraz da 'vatandaşın süfli meseleleri' ile ilgilen! Bu dalgacı sitemi 'Git kardeşim, bir tanecik savunmasız ve beceriksiz devlete sahibiz; onu çekiştirip durmak varken kim 75 milyonun dertleriyle uğraşır?' diye geçiştirebilirdim. Bunun yerine, ortak dostlarla eskiden sık başvurduğumuz 'ali meselesüfli mesele' latifesini yad etmekle yetindik. Çok değil 20-25 sene önce bu kavramlar üzerinden bizdeki seçkinci zihniyetle dalga geçer, 'devletin ali meseleleri' dedikleri paravan arkasında en adi dalavereleri çevirmelerini hicvederdik. Bu 'ali mesele' edebiyatıyla eğlenirken bir dostumuz o anki basit ihtiyacını gidermek için 'kardeşim birazcık da şu benim süfli meselemle ilgilenin' diye takılıverirdi. O günlerden bu yana çeyrek yüzyılı aştık. Çok şey değişti; rakamlar her alanda büyüdü. Gerçi 'devletin ali meseleleri' eksilmediyse de vatandaşlarımız daha önce rüyalarında göremeyecekleri kolaylıklara kavuştular. Bir şehirlerarası görüşme için kayıt yaptırıp 30 saat bekleyen insanlarımız Özal'lı yıllarda telefon bolluğuna gark oldular. Her ne kadar 'devletin ali meseleleri' açısından bu çeyrek asırda pek fazla bir şey değişmiyor, mesela 'her zamankinden fazla birliğe ihtiyaç duyduğumuz' hengameler hiç eksik olmuyor ise de, 'vatandaşın süfli meseleleri'nden bir kısmına yönelik iyileştirme çabaları gözleniyordu. Soğuk Savaş sonrası 'küreselleşme zahmeti'nden Türkiye'nin bağına da düşen birkaç damla rahmet in uyandırdığı umutları önce PKK vahşeti budadı. Daha bu saldırı hakkıyla atlatılmadan 28 Şubat fitnesi kopartılarak toplumdaki yarılmaların başka yönlerden de derinleşmesi sağlandı. Bir atımlık barutu Özal kullanmış, o arada neredeyse atom gürültüsü çıkarmıştı. Böylece bazı ilkelliklerin tarihe karışacağını, 'vatandaşın süfli meseleleri' açısından düze çıkacağımızı umanlar çoktu olmuştu. Oysa zaman hiç de öyle işlemedi. Her iktidar 'bürokrasiyi azaltacağız' nutukları atarak, yani 'vatandaşın süfli meseleleri'ni çözme vaatleriyle gelmesine rağmen kamu hizmet çarkının ilkelliği değişmedi. Aksine çarkın en bozguncu özelliklerinden partizanlık hastalığı tarihi rekorlar kırarak günümüz için 'tayin ve tasfiye Everest'leri' inşa etti. Kısacası bizim -1950 kuşağının- çeyrek asırdır yakından izlediğimiz üzere; 'eski tas, eski hamam' devam ettik. Zira uygarlıkça yıkıma yol tuttuğumuz çağlardan beri gelen 'yenileyici ruh yoksunluğu' sürüyordu. Öylesine sürüyordu ki taklitçiliği sürekli 'yenileyici ruh'un yerine koyuyor; 'eşeği boyayıp babasına satan' liderler sayesinde 'yenileyicilik' kavramını iğfal ediyor ve eskitiyorduk. Özal'la beraber Türkiye'nin gerçekleştirdiği 'iletişim hamlesi' de nihayet bir altyapı hizmeti olarak kalmış, kadrolarda zihniyet dönüşümüne kayda değer bir katkıda bulunmamıştır. Onun için de bugünkü telefon idaresi, çeyrek asır önce şehirlerarası görüşme için ömür tükettiğimiz günlerdeki hizmet ahlak ilerisinde değildir. Farklı olan sadece teknik donanımdır. Kaldı ki bu donanım da aşıma uğradığı için zaten var olmayan hizmet ahlakı yüzünden her an şurada veya burada 30 yıl öncesinin telefon şartlarına geri dönebiliyoruz. 'Vatandaşın süfli meseleleri' ile de ilgilenmemi isteyen dostum yaşadığı olayı örnekleyerek zihniyetimizin fotoğrafını çekmiş zaten: - Ümraniye Telekom'dan, evime iki hat tahsis etmelerini istedim. Hatlar açıldıktan iki gün sonra arıza çıkınca bildirdim. Gelen görevli birini düzeltti, ötekinin ise yeraltındaki kablolardan kaynaklandığını söyledi. - Eee ne olacak? - Benim yapabileceğim bir şey yok. - Peki bunu müşteri olarak ben mi yapacağım? - Ben onu bilmem. - Kim bilir? - Merkeze bildir. Hikaye böyle uzayıp gidiyor. Vatandaşa çalışması mümkün olmayan hat tahsis ediliyor. Doğrusu yarın bu çalışmayan hatta fatura da gelirse şaşırmam. Şimdi geldik zurnanın zırt dediği yere! Bu örneğe bin ekleyecek köktenliberal aydın hemen taşı gediğine koyabilir: - Ne güzel, özelleştirme yapsaydık böyle olmazdı. Sanki özelleştirilmediği halde kusursuz işleyebilen liberal ülkelere ait kamu devlerinin varlığından habersiziz! Sanki biz, çarpık piyasa iklimimizde özel cep devlerinin KİT'lerden beter halk düşmanlığı yapabildiklerini bilmiyoruz. Meselenin özü zihniyet gelişimidir. AB hevesiyle kağıt üzerinde gerçekleştirilen 'hormon şoku' niteliğindeki düzenlemelerden hızlı bir zihniyet değişimi bekleyenler avuçlarını yalayacak, olan da avutulan millete olacaktır.
|