Darbeci mayasıyla yargı devleti
Anayasa Mahkemesi Başkanı Bumin'in iktidara verdiği başörtü notası ile milli iradeyi hiçlemesine karşılık TBMM Başkanı Arınç'ın keskin tepki demecini içerik olarak virgülüne kadar benimsiyorum. Ancak bunları, Anayasa Mahkemesi'nce 'içinde bulunduğu partiler kapatılmış bir zat' söylememeliydi. Esasen bu çatışmanın geçmişinden yola çıkıp günümüze doğru gelerek konunun ruhunu anlamaya çalışırsak herkesin işi kolaylaşabilir. Mesele ile ilgili bir numaralı gerçek şudur: Başka birçok demokratik açılım ve kurum gibi Anayasa Mahkemesi de bir 'ihtilal ürünü'dür. Ne var ki darbeci-hukukçu ittifakı ile oluşturulmuş anayasalarla böyle bir mahkemenin kurdurulması 'Türkiye daha demokratik bir ülke haline gelsin' diye değildir. Tam aksine, 'Türk halkına güvenilemeyeceği' saplantısı ile sandıktan çıkacak tercihlerin denetlenmesi, hiç değilse dengelenmesi için bu yargı kurumu oluşturulmuştur. Kimse gözümüzün içine baka baka demokrasi edebiyatı yapmasın; Anayasa Mahkemesi'nin bizdeki varlık sebebi, darbecilerin halk iradesini olabildiğince dizginleme arzusundan başka bir şey değildir. Bu durum çok partili hayatla birlikte oluşmuş bir gelenektir. İlk mayası da, Atatürk tarafından kurdurulan ve kapattırılan ikinci parti deneyinden alınmadır. O günün devrimci siyaset kadrosuna hakim 'kuruluş zihniyeti'ne göre devletin bir 'esas' partisi vardır, ötekiler ille olacaklarsa ancak iktidara gelmedikleri takdirde makbul ve lüzumludurlar. Atatürk'ün toplumu etkileyen karizmatik kişiliği ve çapı ile vefatından sonra Türkiye Cumhuriyeti halktan tamamen kopuk bir devlet haline gelmiştir. Sonuçta Cumhuriyet sanki halkın bir devleti olmasına göre değil de, devletin bir halkı olmasına göre işletilmiştir. Bu algılayış ve işletişin yansıması İnönü'nün bilinçaltında şöyledir: - Halk Menderes'in ama ordu benim. Nitekim o dönemin pek çok komutanı 'İnönü'süz bir devlet hayatı' düşünemez oldukları için Menderes iktidarını başından beri hazmedememiş, hükümetin hatalarının da katkısıyla 1960 darbesini becererek Ordu'ya çok ağır bir milli felaket faturası yüklemişlerdir. Bu ihtilalden sonra halk iradesiyle sandıktan çıkanlar yine aynı geleneğin muhatabı ve yer yer mağduru olmuşlardır. 1960 sonrası sandıktan çıkan iktidarın karşısına sistem dışı yeni bir muhalefet kurumu daha oturmuştur. Bu dönemde oy fukaralarının bilinçaltlarında iktidara yönelik olarak 'halk senin ama Anayasa Mahkemesi benim' yargısı işlemektedir. Çark böyle döndüğü içindir ki Türkiye hukuk devleti olamamakta, halk yargıya güvenmemektedir. Çoğunluk Anayasa Mahkemesi'ni tamamen siyasi bir mekanizma saymıştır ve saymaya devam etmektedir. Daha açık bir ifade ile Anayasa Mahkemesi halkın en az yüzde altmışının gözünde 'sağ iktidarların elini-kolunu bağlamakla mükellef' bir kurumdur. Başörtüsü dahil pek çok konuda Anayasa Mahkemesi'nin bir sürü karar ve içtihatları evrensel değer ve ilkeler açısından kelime kelime şerh ve cerh edilebilecek arızalı hukuki metinlerdir. Özellikle laiklikle ilgili yorumlarında Anayasa Mahkemesi'nin kullandığı dil asla evrensel hukuk terbiyesiyle örtüşmemekte, ideolojik bir katılık içinde başkalarına yönelik neredeyse küfür düzeyinde hakaretler içerebilmektedir. Sözgelimi hem laikliğe samimiyetle inanan, hem de başörtü mağdurlarının hakkını savunan bir kişi dahi Anayasa Mahkemesi'ne göre gericidir, çağdışıdır. Bu durumda, henüz farklı görüştekileri ideolojik bir üslupla aşağılamadan karar veya içtihat yazabilme olgunluğuna ulaşamamış bir mekanizmanın sorumluları, kurumlarının itibarı konusunda kimseye söz söyleme hakkına sahip değillerdir. Önce kendileri yargı kültür ve terbiyesine uygun konuşup hüküm oluşturmayı öğrenecekler, ondan sonra 'aleme nizamat' vermeye kalkışacaklar. Yargı sanığa ölüm cezası bile verebilir ama onu aşağılayamaz. Oysa bizimkiler laiklik zırhını kendi kafalarına göre kuşanarak sanık olmayanlara veya meçhul sanıklara yahut hayali sanıklara gerici ve çağdışı diye küfretmeyi hukukçuluk sanmaktadırlar. Darbecilerin demokrasimize çaldığı bir maya olduğu için midir, nedendir bilinmez, Anayasa Mahkemesi kendini millet çoğunluğuna benimsetmemek için adeta savaş verip durmaktadır.
|