| |
Sistemin sigortası
Meclis Başkanı Arınç'ın Anayasa Mahkemesi için pek olumlu düşünceye sahip olmadığı sır değil. Geçmişte Meclis kürsüsünden ve basın toplantılarında yaptığı eleştirilerden biliyoruz. O nedenle başlattığı tartışmayı yadırgamadık. Ancak ceza hukukçusu olan Arınç, anayasal hukuk kapsamına giren bir konuda yorumda bulunurken, ciddi yanlışlara düşüyor . Örneğin, "Yasama yetkisini biz, halkımızın egemenliğinden alıyoruz. Bunu da kimseyle paylaşmaya niyetimiz yok" diyor. Kusura bakmasın ama bu "mutlakiyet" biraz ilkel egemenlik anlayışının izlerini taşıyor. Yanıtı rahmetli Coşkun Kırca'nın bir anısıyla verelim: "1961 Meclisi'nde Adalet Partili bir eski Şanlıurfa Valisi vardı: Kadri Erdoğan. Bu zat Anayasa Komisyonu'nda, İnönü Hükümeti'nin sevkettiği Anayasa Mahkemesi'nin kuruluşuna dair tasarıya gerek olmadığını, zira 'egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olması ilkesinin egemenliğin Meclis'e ait olduğu anlamına geldiğini' ileri sürüyor ve bu mahkemenin Meclis'in egemenliğini sınırlayacağını söylüyordu! Bir de önerisi vardı: Bütün senatör ve milletvekilleri ön avluda Meclis binasının dibine dizilsinler ve hep birlikte Meclis'in duvarına işesinler! Bu zata göre parlamenterlerimiz bu suretle her şeyi yapma hakkına sahip bulunduklarını herkese göstermiş olacaklardı. Tam o sırada Anayasa Komisyonu'nda merhum Emin Paksüt'ün davudi sesi duyuldu: Evet ama Kadri'ciğim, elde makas bekleyenler var."
Mutlak gücün tehlikesi Yine Arınç, "Yasama organı olarak herşeyi yapabilirim, ben Meclis'im" diyor. Bu otoriter yaklaşıma da cevabı Cumhurbaşkanı Sezer versin. 25 Nisan 2000 tarihinde Anayasa Mahkemesi Başkanı olarak bakın neler söylüyor: "Hukuk devletinde yasakoyucu organ da dahil olmak üzere, devletin tüm organları üstünde hukukun mutlak bir egemenliğe sahip olması, yasakoyucunun faaliyetlerinde kendisini her zaman Anayasa ve hukukun üstün kuralları ile bağlı tutması gerekir. Hukuk devletinin gerçekleşmesinde, yasaların Anayasa'ya uygunluğunun denetiminin belirleyici bir işlevi bulunmaktadır. Anayasa'da yasama organının hukuka bağlılığını sağlamak üzere Anayasa Mahkemesi öngörülmüştür." Nüfusun neredeyse üçte ikisi 50 yaşın altında olduğu için, Arınç'a tepkilerdeki bazı imaların kodlarını çözmeleri zor. Örneğin Baykal, "Anayasa Mahkemesi'ni kaldırmaya kalkarsak, daha büyük tehlikeleri davet ederiz" uyarısıyla ne demek istiyor? Ya Anayasa Mahkemesi Başkanı Bumin, "Hukuk devletinde, yasama dahil yürütmeyi denetleyen yargı organları vardır. Aksi takdirde geçmişteki acı deneyimler tekrar yaşanabilir" cümlesiyle ne kastediyor? Anayasa Mahkemesi, sistemimize 1961 Anayasası ile girdi. Ondan önce Meclis tam da Arınç'ın anlattığı ya da özlediği güce sahipti. Dönemin Başbakanı Adnan Menderes'in "Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz" cümlesinde ifadesini bulan Demokrat Parti iktidarının denetimindeki bu mutlak güç, Osman Bölükbaşı'nı seçen Kırşehir'i cezalandırmak için ilçe yaptı, muhalefeti ve basını susturmak için olağanüstü yetkilere sahip Tahkikat Komisyonu kurdu. Ve bu yasalar Türkiye'yi 27 Mayıs 1960 ihtilaline götürdü. Baykal ve Bumin'in ima ettikleri "Tehlike" ve "Acı deneyim" bu. Arınç boş bir zamanında düşünmeli: O dönem iktidarın Anayasa'ya aykırı zorba yasalarını geri çevirecek Anayasa Mahkemesi bulunsaydı, 27 Mayıs olur muydu? Kısacası, Anayasa Mahkemesi, iktidarın, hatta rejimin sigortası. Değerini bilelim...
|