| |
Mutsuzluktan yırtmak için...
Öğrenciyken kırk yılın başında iyi bir not alırdım. Sonra alışık olmadığımdan unutur, günün ilerleyen saatlerinde her aklıma geldiğinde sevindirik olurdum. Küçük şeylerden mutluluk çıkarmasını bilen biriyim anlayacağınız. Pazar sabahı mutluluğumu bu anlamda tetikleyecek bir hikayeye ihtiyacım yoktu . Sıradan bezgin bir pazar sabahı, sonra Kanaryam'ın Beşiktaş maçı, tadından yenmez... Bir ideolojim vardır: Herkesin gittiği yere gitme. Ama İstanbul'da böyle bir yer kalmadı. Artık herkes her yerde ve güzel bir pazar sabahında hayattan bu kadar talepkâr olmamak gerekiyor. Kendimi Galata'da adını hatırlamadığım bir kafeye attım. İyi espresso, baymayan müzik. Daha fazlasına da ihtiyacım yok. Bir tek yan masaya oturmuş sürekli New York anekdotları anlatan denyonun teki, karasinek kıvamında huzur kaçırıyor. O gidene kadar New York diye bir yer hiç yokmuş gibi sanan ve davranan kılın teki! Neyse pazar sabahı dostluk ve barış duygularıynan dolu olduğumdan ilgimi yoldan geçenlere yönelttim. Benim de bir tarzım var iddiasını tatmin etmek için yok pahasına yüksek tavan ev arayan arada kalmışlar, kanayan sosyal yüreklerini yüzlerce çay ve sigara içerek gidermeye çalışan eski solcular ve tabii ki haftalığı kapıp geneleve deparlayan cepleri fındıküzüm kombinesiyle dolu delikanlılar... Farklı kültür ve sınıfların temsilcileri Galata'da hep birlikte huzur dolu saatler geçirmekteyken maça geçme vakti gelmişti.
3-4... Dördüncü golü yediğimizde gırtlağıma kızgın şiş battı gibi oldu . New York'lu denyoyu istiyorum. Acımı ondan çıkarmak istiyorum. Bulun onu bana... Acıyı dindirmek için birilerine acı vermeniz gerekir. Veya çektiğiniz mevcut acıdan daha beter bir acıya maruz kalmanız gerekir. Dedim ya dostluk ve barış duygularıyla yoğun bir pazar gününde başkaları üzerinde şiddet uygulamasına girişemezdim. Kendime acı vermeliydim. Çektiğim acıyı dindirmek için daha büyük bir acı çekmem gerekiyordu. Mesela kendimi yaksam? Hayır onun yerine maç biter bitmez 1- Festival filmine -Sürgündekiler-gittim. 2- Bir Fransız filmi. 3- Geçmişini, köklerini arayan, Paris'te mukim, Cezayir asıllı bir Fransız'ın hikayesi. Kendinizi yakmak, bu üçünün bir araya gelmesiyle ortaya çıkan acının yanında çekirdek çıtlamak gibi kalır. Kanaryam dört değil yirmi dört yese takmazsınız. Bir sahne on dakika! Zaten beş sahne vardı. Ne Beşiktaş'tan yediğimiz kesenin ıstırabı kaldı ne de başka bi'şey. DVD'si var mı bilmem ama varsa kesin alın. Allah korusun eviniz falan yandığında bi'şekilde izler, evin yanmasından mütevellit acınızı kesin unutursunuz. Son iki gündür her aklıma geldiğinde daralıyorum. Öğrenciyken dört buçuktan beş alır havamızı bulurduk, şimdi düştüğümüz hale bak. Bir mutsuzluktan yırtmak için yenisini icat ediyorum. Geçer inşallah...
|