| |
"Kapıcılık" muhabbeti
Basın açıklamalarına karşı "medeni" bir önlem olarak baş gösteren linç girişimlerinin sersemliğini henüz üzerimizden atamamıştık ki, nur topu gibi bir konumuz daha dünyaya geldi. F.Bahçe-Beşiktaş maçında birkaç hokkabazın açtığı 'bilimsel pankart' ortalığı kasıp kavurmaya başladı. Türkiye, iki delinin kuyuya attığı taşı çıkarmaya uğraşıyor. Bir insanın babasının kapıcı olması ayıp mıdır, değil midir? Kapıcılık gurur duyulacak bir meslek midir, değil midir? Kimisi de oturup, Kapıcılık Fakültesi'nde bir de doktora tezi vermiş olmanın çok daha gurur verici olduğunu ispatlayacak, biz de el çırpacağız, helal olsun diye. Konu bitmez arkadaşlar. Bu memlekette sadece tartışılan konular değil, konuların ' tartışılma biçimi' de adamı kanser eder. Aslını sorarsanız, Rıza Çalımbay'ın hayat hikayesi, aynı zamanda Türkiye'nin de hayat hikayesidir. Yokluklar ve yoksunluklar içinden yaratılan başarı grafikleri. Ama şimdi oturup da, o pankartı açan hokkabazlara Türkiye'nin hikayesini anlatmak zorunda mıyız? Anlayacak olsalardı zaten o densizliği yapmazlardı. Rıza' yı aşağılamayı düşünmüşler ve ona "Sen şimdi başarılı ve zenginsin ama geldiğin yeri unutma" demek istemişler. O vakit biz de dalgamızı geçebiliriz: 1- Başarı zaten kişiseldir ve kişilerin gayretleri ile mukayyettir! Yani babanın başarısı, senin başarın olmaz! Senin başarın da babanın başarısı değildir. 2- Zenginlik mutlaka bir yerden başlamak zorundadır. Babandan, dedenden veya onun da dedesinden bir yerlerden başlamış olmak zorundadır. Hiçbir zenginlik, taş devrinde başlamış olamaz. O sebeple, biz sizden daha eski zengindik diye kimseye hava atamazsın, kimseleri küçümseyemezsin. 3- Türkiye'de, hiçbir zaman sahici bir asiller sınıfı olmamıştır. O yüzden, Rıza' yı küçümsemeye kalkışanların, "asaletleri" de kendinden menkuldür. Türkiye'de bugün kendini en asil zanneden ailelerin bile geçmişi, en nihayet 'Saray'daki bir paşalığa' dayanmaktadır. Ki onlar da Padişah'ın 'kulları' idiler. 4- Daha bitmedi. Türkiye'de halihazırda gerçek anlamda bir "zenginlik kavramı" oturmuş değildir. Sadece alt tabakalarda değil, uzaktan bakıldığında hayli bilgili ve görgülü gözüken birçok insanda, birkaç hakim duygu iç içe sarkaçlanıp durur. Bunlardan ilki, 'zenginlik düşmanlığı' dır, ikincisi 'başarısızlık kompleksi' dir, üçüncüsü ise 'devlet kapıcılığı fetişizmi' dir. Aslını ararsanız, Türkiye'de, yıllardır devlete kapılanmayı hüner saymış zihniyetlerle, bir apartmanda kapıcılık yaparak hayatını kurtarmayı seçmiş zihniyetlerin çatışması, ülkenin demokratik ve ekonomik temel çatışmasını da yansıtır. O sebeple, devlette 'kapıcılık yaparak' hayatını sürdürmüş olanlar arasında, hayat mecburiyetleri ile apartman kapıcılığı yapanları küçümseme ve hor görme hastalığı yaygındır. Şu duygudur o: Senin patronun nihayet bir apartmandır. Benimkisi ise, koca devlettir! Kapıcıyı, duvarcıyı, boyacıyı, fırıncıyı, kamyoncuyu, çiftçiyi, hatta fizikçiyi, kimyacıyı, beyin cerrahını, nükleer tıpçıyı hor gören, düşüneni ve yazıp söyleyeni küçümseyen zihniyet de işte bu zihniyettir. Rıza konusundan çıkıp nerelere geldik demeyin: Koca koca holding patronlarına bile, Ankara'da ceket ilikleten zihniyet işte bu devlete kapılanma ve devlete tapınma zihniyetidir.
|