Avrupa bizi parçalıyor
Başbakan Erdoğan'ın geçen haftaki MÜSİAD toplantısındaki Avrupa Birliği karşıtı çıkışı, Ankara'da epey hayretle karşılandı. Başbakan geçen hafta Norveç'te de sert çıkmıştı Avrupa'ya. Ama MÜSİAD genel kurulunda, daha da açık konuşarak "AB'de birçok dayatmalar olduğu doğrudur. Hatta bizi parçalamaya yönelik gayretler içinde önümüze tezler geldiği de oluyor.sizin orada dik durmanız halinde kimsenin kalkıp da ülkemizin üzerinde böyle bir tasarruf yapması mümkün değildir" deyiverdi. Doğal olarak Avrupa Birliği'yle üyelik müzakerelerine başlamak üzere olan bir ülkenin başbakanının ülkesini "parçalamaya yönelik gayretler"den söz etmesi, en başta Avrupalı diplomatları telaşlandırdı. Ne olmuştu da Başbakan, AB karşıtı tavrıyla tanınan Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün'ün söylemini benimsemiş, Avrupa'nın Türkiye'yi "parçalamaya" yönelik bir komplolar bütünü olduğunu ima etmişti? Elde yeni bir istihbarat mı vardı? AİHM'nin Öcalan'ın yeniden yargılanması yolundaki beklenen kararı mı bezdirmişti hükümeti? Tabandan gelen AB karşıtı bir söylem ya da yeni bir anket olduğuna dair spekülasyonlar yapıldı. Kimileri ise Erdoğan'ın 17 Aralık'ta Avrupa'ya duyduğu "kişisel kırgınlığın" son aylarda daha da pekiştiğini söyledi. Gerçek şu ki, kimse Başbakan'ın neden Avrupa karşıtları kervanına göz kırptığı bilmiyor. Avrupalılar da ne olup bittiğini anlamaya çalışıyor. Bir diplomat, "Bu sözler kafamızdaki soru işaretlerini iyice büyütüyor. Başbakanınız ne istiyor?" diyor. Erdoğan'ın itirazları, Avrupa'nın çeşitli ülkelerindeki Euroskeptic denilen AB karşıtlarından duyduğumuz tarzda ekonomik ya da siyasi düzenle ilgili eleştiriler olsa, örneğin Avrupa'da bürokrasinin veya vergilerin çok fazla olduğu ya da sosyal devletin toplumu hantallaştırdığı cinsinden ideolojik eleştiriler olsa, bu daha kolay anlaşılabilir. Ancak Başbakan, "parçalama" dan söz ederek AB'ye karşı daha "temel" bir itiraz sunuyor. Çünkü eğer Avrupa bizi parçalamaya çalışıyorsa, kuşkusuz bu yolda gitmek istemeyiz. Ama durum gerçekten böyle mi? İşin kötüsü, Türkiye'de ezelden beri olan "Herkes bizi bölmeye çalışıyor" mantığı, son zamanlarda "misyonerler", "azınlıklar", "yabancılar" gibi paranoyalarla iyice pekişti. Dışardan resmimizi çekenler, Mein Kampf ve Metal Fırtına'nın en çok satanlar listesindeki yerine değinmeden edemiyor. Avrupalıların Avrupa içinde serbest mülk alımı gibi, AB üyesi olmanın en temel unsurları bile, Anayasa Mahkemesi tarafından geri çevriliyor. Yükselen AB karşıtı söylemin bir tehlikesi daha var. Amerika'yla yaşanan süreçte görüldü ki, kamuoyu önünde "rahatça" konuşan yetkililer, bir noktadan sonra baktılar ki farkında olmadan Amerikan karşıtlığını iyice körüklemişler. Ama daha sonraki etapta hem ikili ilişkilerdeki tahribat hem de toplumda yükselen Amerikan düşmanlığıyla baş etmek, yine aynı yetkililere düştü. Avrupa'yla benzer bir kısır döngüye girmek, AB sürecinde alınan mesafe açısında bakılınca yazık olmaz mı?
|