|
|
|
|
|
|
Alamanya'da şişman olmak daha kolay
Artık iyi kötü beni tanır oldunuz. Kilo verme çabam, yaşam tarzım ve sıkıntılarımın neredeyse tamamına aşikarsınız. Ancak geçen haftaki muhteşem ötesi büyük ve şişmanların dünyasına yeni vizyonlar katan yazı dizim sonrasında artık ciddi ciddi tanınır hale geldim. Yani rejim jandarmaları artık sadece çalıştığım bina ile sınırlı değil! Sabahları işe gelmek üzere otobüse bindiğimde, diğer yolcuların gözleri üzerimde oluyor. Kulağıma müzik çalarımı yapıştırıp, başımı öne eğiyorum. Ama yine de cesur kişiler bazen omzumdan dürtüp, "Biz de zayıflamak istiyoruz ne yapalım Rahşan Hanım?" diyorlar.
HERKESİN DERDİ BENİ GERDİ Öyle anlarda ne yapacağımı bilemiyorum. Aslında 'yer yarılsa da içine girsem ama henüz sığmam sanırım' havasına giriyorum. Aslında içten içe hoşuma da gidiyor bu tanınma durumu. İnsan kendini çok özel ve önemli birisi gibi hissediyor. Ancak tabii kimse sizin yarattığınız muhteşem sanat veya fikir eserleri ile ilgilenmiyor. Herkesin tek derdi kaç kilo verdiğim, daha ne kadar vereceğim ve bu yolda ruhumu teslim edip etmeyeceğim. Hatta geçen sabah gazeteye gelirken sıkıştım ve kendimi ünlü bir kahve satıcısının tuvaletine müşteri kılığında attım. Tuvaletten çıktığımda oradaki iki kadının beni tanıyıp, rejim sohbetine girmeleri bir hayli ürkütücüydü...
REHA MUHTAR FAKTÖRÜ Ardından gazetenin olur olmaz her yerinde beni gördüğünde bana takılan Reha Muhtar faktörü (hatta bir köşe yazısında bana piknik tüpünden büyük kadın dedi) hayatımı karattı. İşte tam bu noktada hafta sonunu Frankfurt'ta geçirme fırsatı doğdu. Cem Hakko'nun bir daveti idi ve benim için iyi bir nefes alma fırsatı olacaktı.
DİYET NASIL GİDİYORMUŞ... Havaalanına geldiğimde bir an evvel uçağa binmek istiyordum. THY'nin Check-in servisine yanaştığımda işlemlerim hemen tamamlandı. Ve işlemleri yapan bayan görevlinin son cümlesi: "Rahşan Hanım diyet nasıl gidiyor?" oldu. O an dünyanın ters döndüğünü ve gözlerimin kararıp, yere kapanacağımı zannettim. Ama son gücümü ayakta kalmak için kullandım. Neyse ki, hanımefendi muzip muzip gülünce rahatladım. "O kadar mı?" dedim. "Hepimiz rejim maceralarınızı heyecanla okuyoruz..." dedi. Rejim yaparken çevredeki insanların sürekli bu acı gerçeği dile getirmeleri, zavallı rejim muhatabı insanın canına okur. Bir de benim halimi düşünün.
EKMEK İSTEDİM, UTANDIM Uçak tekerlerini yerden kestiğinde, içim tatlı bir ürpermeyle doldu. Bu arada yavaş yavaş yemek servisi vakti geliyordu. Kabin amiri sayın Yonca Çifçi'ye rejimde olduğumu yavaş bir ses tonu ile söyledim. Sağolsun uçakta ne kadar çiğ balık varsa (somon, ton vs) bana yağdırdı. Ana yemek olarak da ızgara Lagos yedim. Bir tane de sıcacık, mis gibi kokan ekmeklerden istedim ama sadece gülümsedi. Ben de çok utandım... Neyse ki, Yonca, yolculuğun geri kalan bölümlerinde güleryüzü ve istediğim tüm sıvıları hemen servis yaparak neşemin yerine gelmesini sağladı. Frankfurt'a iner inmez ilk fark ettiğim şey, havanın süper olması idi. (Gidenler bilirler; Frankfurt'un tüm alışveriş merkezlerinin toplandığı bir ana caddesi vardır. Burada küçük kahve dükkanları, kocaman alışveriş merkezleri bir arada mutlu mesut yaşarlar...) Akşamüstü idi ve ortalık çok kalabalık idi. Birdenbire içimde bir iki haftadır sönmüş olan 'keyif' lambası yeniden yandı. Ve kendimi şarkı söyleyen 'punk'ların arasında buldum. Deliler gibi şarkı söylüyorlardı. Ve aralarına katılan, şişman Türk kızını yadırgamamışlardı bile. Uzun zaman sonra kilolarım 'şöyle' bir süzülmeden bir ortama ilk kez entegre oluyordum. Almanca şarkılar hariç, söyledikleri şarkılara eşlik etmem onların da hoşuna gitti. Bu aktivitenin ardından bir test yaptım. Bana dar gelen ve tüm yağ katmanlarımı ortaya döken tişörtümle kaldım. İnanılmazdı... Görünmez olmuştum işte. Bana bakanlar gözlerime bakıyorlardı. Göbeğime, bacaklarıma bakmıyorlardı. Ne kadar çok eğlendiğimi anlatamam. İşte bu durum bende ters bir etki yarattı. Yarın: Ters etki...
RAHŞAN GÜLŞAN
|
|
|
|
|
|
|
|
|