| |
|
|
Gaf üretimi bazen kaçınılmazdır..
Her gün her konuda bir düşünce açıklamanın ne tür riskler taşıdığını, politikacıların gazete başlıklarına aktarılan gaflarından görüyoruz. Son örnek Turizm Bakanı'nın Rus turistler için "Görgüsüz bunlar " demesi oldu. Böyle politikacı açıklamalarını gaf süzgecinden geçirirseniz, her gün kim bilir kaç tane örnek yakalarsınız. Örneğin geçenlerde Başbakan Erdoğan, Ermeni Sorunu konusunda konuşurken, "Amerikan Parlamentosu 24 Nisan konusunda hata yapmayacaktır " diyordu. Eğer söylenenin özüne değil biçimine takılırsanız, "Başbakan Amerikan Başkanlık Sistemi'ni parlamentarizme çevirdi" diye de manşet atabilirsiniz mesela. Gaflar sade politikacıların problemi değil tabii. Sanatçıları ve televizyon konuşmacılarını da hep bekler bu tehlike. Örneğin olağanüstü sanat yeteneğini sık sık yaptığı açıklamalarla ikinci plana iten İbrahim Tatlıses'i de, "Gaf Tuzakları" sürekli tehdit eder. Tatlıses geçenlerde Atatürk'ün büyüklüğünü anlatmak için O'nu Hitler'le mukayese edince de, tepkilere hedef olmadı mı? Oysa şöyle söylese hiç problem yaratmazdı: Atatürk de, Hitler de 1'inci Dünya Savaşı'nda ülkelerinin yenilmesi üzerine siyaset sahnesinde parladılar. İkisi de Paris Barış Antlaşmaları'nın ülkelerine yüklediği haksız ve ağır şartları değiştirmek isteyen "Revizyonistler "di. Atatürk Kurtuluş Savaşı ile Sevr'i hükümsüz kıldı. Hitler de bunu 10 yıl gecikme ile yapıp Versay'ı yok etti.. Ama Atatürk kurduğu Cumhuriyet'i barış esaslarına bağlayıp gelecek kuşaklara emanet edebildi. Hitler ise özgürlükçü Weimar Cumhuriyeti'ni yıktı ve " 3'üncü Reich " denilen faşist devleti ile Almanya'yı 2'nci Dünya Savaşı felaketine taşıdı. Ama İbrahim Tatlıses'in bunları söylemesi için, müzikten çok tarihle ilgilenmesi gerekir ki, buna da belki lüzum yok. Bir ünlü ve sevilen televizyon sunucusunun canlı yayında Alevi yurttaşlar için kullandığı bir kavram, onu meslek hayatından silmedi mi? Veya çok başarılı bir komedi sanatçısının geçenlerde bir izleyici hanıma "Verecen mi " demesi hala tartışılmıyor mu? Bunları ve sayısız gaf örneğini hatırladığınız zaman, her gün yazı yazan ve hemen her konuda görüş açıklayıp, siz sayın okurlara kendimizi okutmaya çalışan biz köşe yazarlarının içinde bulunduğumuz zor ortamı görebilirsiniz. Bir kelimeyi veya bir tarihi yanlış yazdığımız zaman yüzlerce uyarı emaili alıyoruz. Belirli ve kritik konularda görüşümüzü açıkladığımız zaman, destek mesajlarının yanında, küfürler ve tehditler de geliyor. Bir de mesleki ve bölgesel hassasiyetler var. Genellikle yabancı kaynaklı bir fıkrayı sütununuza aktarıyorsunuz. O fıkrada gülünçlüğe konu edilen mesleklerin sahipleri öfkeleniyor ve hatta dava açabiliyorlar. Benim söylemek istediğim şu: Ülkeyi yönetenlerin ve kitlelere mal olmuş sanatçıların arada bir yaptıkları konuşmalarda bile ne kadar çok gaf üretildiğini bilerek, her gün yazı yazan biz köşe yazarlarına karşı biraz insaflı olmalısınız. Örneğin bir fıkraya takılıp "Bizim mesleğin mensuplarını aşağıladı" benzeri takıntılar gerçekçi değildir. Siz sayın okurlarımız bizim yegane dayanağımızsınız. Hiçbir gazete yazarı, okurlarının hiçbir kesimini hedef alıp yazı yazmaz.
|