| |
Tiyatro
Bir tiyatro ustamız, piyesinin gala gecesine topu topu 4 kişi geldi diye kuliste hüngür hüngür ağlayınca, ertesi gün "Tiyatro öldü mü" şeklinde haşin bir tartışma başladıydı. Aslında memleketin hem tiyatro, hem de sinema sektörü genellikle Engin Ardıç'ın uzmanlık alanına girmekteyse de haddimi aşıp şu kadarını söyleyeyim ki; Türkiye'de tiyatronun bitmesi, Türkiye'nin toptan bir tiyatro sahnesine dönüşmüş olmasının doğal bir sonucudur. Vatandaş hayat tiyatrosundan vakit bulup da sanatsal tiyatroya gidemiyor ki! Sade bizim gazeteler değil, bütün dünya gazeteleri okurlarına her Tanrı'nın günü, uzun yaşamanın sırlarını anlatıyorlar. Halbuki bunun formülü basit; sözünü ettiğim Türk tiyatrosunu katıla katıla gülerek izleyeceksin! Ulan bu herif niye kendi kendine gülüyor derlerse de desinler. Psikiyatri coğrafyamızda her 5 kişiden birinin zaten kafadan kontak olduğunu iddia ediyorlar. Dünyanın da bizden farkı yok. 4 Nisan pazartesi günü Katolik aleminde basılan milyonlarca gazetenin manşeti şuydu: "Papa'nın son sözleri 'Amen' oldu." 84 yaşındaki adam sanki son nefesinde başında bekleyen kardinallerden, ortaya karışık meyve ile bir şişe rakı isteyecekti! Toprağı bol olsun, uzmanlara bakılırsa Papa Jean Paul-2, 27 yıllık ruhani liderliğinde dünya barışına büyük hizmet etmiş. Olabilir. O zaman, böyle değerli bir şahsiyete yönelmiş bir tabancayı tutan elin Türk pasaportu taşıyan birisine ait olması ne hazindir, deyip geçelim. Arka arkaya "Derin Devlet" beyanatları verilmekteyken, biz de derin konulara girmeyelim. Fazla derinlik cildi bozar! Dönelim başka bir tiyatroya: Spor dünyasının ünlü isimlerinden Ali Şen, (Kendileri Hıncal Uluç'un kanlısı olurlar) diyesiymiş ki, "Hıncal Uluç'a bir zamanlar işsiz kaldığında ben iş buldum." Böyle bir şey olduysa bile, olmasında utanılacak bir hal de yoktur ama gene de söylenmemelidir, söyleyeni basitleştirir. Racon böyledir. Türkiye'de herkes birbirine iş bulur, başka türlü iş bulmak imkanı da yoktur. Şeffaflıktan yana biri olarak, "söylenmeyecek şeyler" listesi yapmaktan hiç hazzetmem ama bir sözüm de Başbakan Erdoğan'a: Size birileri "iş için" veya "bağlantı" vesaire için gelmişse bunda şaşılacak bir husus bulmayınız. Türkiye'de işler genellikle "Ankara üzerinden" yürütülür, böyle yürütülmesi rutin olmuştur. Bunun sebebi de yine politikacılardır. Ama, gelenler gazeteci kisvesi kullanıyorsa o zaman yapılacak şey basittir: Kapıyı gösterirsiniz, olur biter. İlle de açıklama yapmak zorunda kalmışsanız da "ismen" açıklarsınız ki, zaten zor bela ayakta durmaya çalışan basın, tümden töhmet altında kalmasın! Son tiyatromuz TV dünyasından ; "Size anne diyebilir miyim?" dizisindeki şampiyon kızımız, müstakbel kocasının leğende ayaklarını yıkamış! Bu zarif varyasyonla, bütün paraları ve hediyeleri cebe indirmiş, yakında nikah varmış! Medeni ilişki ve kavrayışlarıyla genellikle gazetelerin "3. sayfa" larında yer bulanların telefon mesajlarıyla yaratılan bu izdivaç hiç şaşırtıcı değildir. İnşallah 6 ay sonra yine bir "3. sayfa" dramıyla son bulmaz. Amin!..
|