| |
|
|
Din ve siyaset, bazen kafaları karıştırır
Bir kişi hem dini lider, hem devlet başkanı (Veya siyasi lider) olunca, laiklik kavramı da, o kişinin politik mirası da karmaşık yorumlara konu oluyor. Cuma günü toprağa verilecek olan Katolikler'in Papası Jan Pol (Johannes Paulus II) aynı zamanda Vatikan'ın Devlet Başkanı'ydı da. Örneğin Tibet'in Dalai Lama'sı da, Kıbrıs Rumları'nın Makarios'u da böyleydi. İran'ın Humeyni'si de böyle değil miydi? Yahut İngiltere Kraliçesi aynı zamanda İngiliz Kilisesi'nin de başı değil mi? Bizde de 1876 Anayasası'ndan Cumhuriyet'e kadar, Padişah aynı zamanda Halife'ydi. Veya bir suikasta kurban giden Amerikalı siyah derililerin medeni haklar öncüsü Martin Luther King de bir rahipti. Tıpkı Güney Afrikalı özgürlükçü lider Rahip Tutu gibi.. İşin özü şu. Dine bakış açınız ne olursa olsun, ister laikçi ve hatta isterseniz tanrı tanımaz olun, dinin bir toplumsal ve siyasal gerçek olduğunu kabul etmek zorundasınız. Dini liderlerin zamana dayalı şartlar içinde, siyasi liderler olması da sık sık görülen bir olay. Tabii ki "Vatikan Devleti "nin durumu kendine özgü (Sui Generis) bir statükoyu ifade ediyor. 1929'da İtalyan Hükümeti ile imzalanan ve 1947'de de yeni İtalyan Anayasası'na geçirilen "Lateran Antlaşması " ile 44 hektarlık "Vatikan Şehir Devleti "nin bağımsızlığı ve egemenliği kabul edilmiştir. Aslında 700 yıldır Grimaldi hanedanı tarafından yönetilen ve varlığı Fransa'nın 1962 Anayasası'nda da teminat altına alınan, 200 hektarlık, 7500 vatandaşlı ve 30 bin nüfuslu Monaco da, Vatikan gibi bir şehir devlet değil mi? Ama Papa Jan Pol, Monaco Prensi 3'üncü Rainier'den çok farklı bir konumdaydı. O bütün dünyadaki Katolikler'in dini lideriydi. Bugün dünya onun yaşamında, barış ve uzlaşma için gösterdiği çabayı övgü ile hatırlarken, bir devlet başkanından değil, bir ruhani liderden söz ediyor. Neticede bir yerlerde barış veya uzlaşma olduğu zaman, bunu ne Papa ne de kardinalleri gerçekleştirdi. Savaşa da barışa da politikacılar, askerler, bürokratlar karar verdi. Ama bütün dünya "Din "in öneminin farkında olduğu için, bazı İslam ülkelerinde bile resmi yas ilan ediliyor. Jakoben laikliğin hala egemen olduğu ve başörtüsü gibi giysilerin bile " Dini Sembol " sayılıp okullarda yasaklandığı Fransa'da da, bayraklar Papa için yarıya indiriliyor. "Bütün bu durumlardan bize ne" diyebilirsiniz. Demek istediğim şu.. Laikliği, dini inancın alternatifi olarak sunan yorumlardan kaçınmamız gerekiyor. Bunu yapmak mümkündür ama, toplumu da, devleti de bir yere götürmez. Papalık ile İtalya ilişkilerini hatırlayalım yine. 1947 İtalyan Anayasası'nda da varlığı güvence altına alınan 1929 Lateran Antlaşması'nda "Katoliklik devletin tek dinidir " hükmü vardı. Ama 1984'te bu Lateran Antlaşması yenilenmiş ve "Katoliklik tek dindir" maddesi antlaşmadan çıkartılmıştır. Ama istediğiniz antlaşmayı imzalayın ve istediğiniz yasayı çıkartın, Katolikliğin İtalyanlar için ne anlama geldiğini Vatikan'daki törenlerde görürsünüz. Bu durum İslam'a inanmış insanlar için de aynı. " Bizde ruhban sınıfı yok" deseniz de " Bizde dini liderler yok" diyebilir misiniz? Veya Fener Rum Patriği için "Neticede o Fatih Kaymakamı'nın denetiminde bir din görevlisi " dediğiniz zaman, bunu dünyadaki milyonlarca Ortodoks nasıl karşılar? Dini lider Papa'nın cenazesine gidecek olan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı bu açıdan, acaba laiklik ilkesini mi çiğneyecek, yoksa evrensel gerçeklere uyum mu gösterecek?
|