| |
Milliyetçi söylem niye kabadır?
İki gündür zihnimi, Uludağ Üniversitesi hocalarından, sosyal bilimci Prof. Süleyman Seyfi Öğün'ün şu sözleri kurcalıyor: "Sermaye emekle kıyaslandığında çok daha kolay oraya buraya gidebilir. Bunu Marx da görmüş. Onun enternasyonalizm fikri zaten buydu ama başarılamadı. Çünkü emek mahalli kaldı. Emek mahalli kaldığı zaman, emeği kontrol eden ulus devlet, toplumsallığın çok önemli bir parçasını kontrol ediyor demektir." Prof. Öğün böyle dedikten sonra meselenin milliyetçilikle olan ilişkisine değiniyor: "Milliyetçiliği 200 yıldır gündemde tutan şey, sermayenin sınır tanımazlığına karşı, emeğin sınır tanımaz hale gelememesi ve küresel bir emek pazarının oluşamamasıdır. Bu paradoks çözülemediği sürece milliyetçilik dünyada sürer." ( Radikal, 4 Nisan )
Bu paradoks gerçekten çözümsüz mü? New York Times'ın pazar dergisinde okuduğum bir yazı yukarıda sözünü ettiğimiz paradoksun önümüzdeki dönemde 'kısmen' de olsa çözüleceğini gösteriyor. Makalenin yazarı ünlü ABD'li gazeteci Thomas Friedman . Türkçe'ye çevrilen ' Küreselleşmenin Geleceği' ( Lexus ve Zeytin Ağacı ) adlı kitabından da tanıdığımız Friedman bir kitap daha yazmış: ' The World is Flat: A Brief History of TwentyFirst Century' (' Dünya Düzdür: 21'inci Yüzyıl'ın Kısa Tarihi'). Dergideki yazı, bu kitabın kısa bir özeti. Friedman sermayenin küreselleşmesini üç döneme ayırıyor: 1) 1492-1800 yılları arasında küreselleşmenin itici gücü ülkelerdi. 2) 1800-2000 yılları arasında ülkelerin yerini şirketler aldı. 3) 2000'den itibaren dinamizmin bayrağını bireyler ve küçük gruplar taşımaya başladı. Eğer bu saptama gerçeği yansıtıyorsa... Şöyle diyebilir miyiz: İletişim teknolojisindeki olağanüstü gelişmeler bireyleri ve küçük grupları küresel ölçekte dünyaya bağladı. Dolayısıyla söz konusu bireylerin ve küçük grupların göç etmesine, yer değiştirmesine gerek kalmadı. Sermaye ve mallar gibi serbest ve hızlı hareket etmeden de emek küreselleşmenin bir parçası haline geliyor.
Tabii burada kritik bir soru var: Hangi tür emek? Özetle ' entelektüel' emekten, zihin işçisinden söz ediyoruz. Esas olarak bu kategoriye giren çalışanlar küresel sermaye ile bütünleşebiliyor. Tipik beden işçisi ise hareket etmek, bir yerden diğerine gitmek, göç etmek zorunda. Çünkü neticede bilgisayarları, interneti, cep telefonlarını kullanarak toprağı kazmak, bina yapmak, duvarı boyamak (henüz) mümkün değil.
Eğer Prof. Öğün'ün dediği gibi çağımızda milliyetçilik; devlet ile bedensel emeğin ilişkisine dayanıyorsa... Ve bu kesimler küreselleşme karşısında ' maddi ve manevi' kayıplara uğruyorsa... O zaman, önümüzdeki dönemde Türkiye'de de ciddi rahatsızlıklar olacaktır. Soralım: Orhan Pamuk'a gösterilen hiddetin arkasında da bu süreç olmasın? Malum kendisi küreselleşmiş bir yazar! Bir soru daha: Milliyetçilerin eleştirilerinde kolayca nezaketi bir yana bırakıp, gayet kaba, hakarete varan sözler kullanması, acaba daha eğitimsiz bir kitle olan beden emekçileriyle olan ilişkilerinden mi kaynaklanıyor?
|