|
|
|
|
|
'Bütün beklentilerin ortalamasını aldık'
|
|
'Polisin asıl problemi kadro sıkıntısı. Hedef 35 bin polis daha istihdam etmek. Ayrıca ekonomik durumlarının iyileştirilmesi gerekiyor' 'Reform demek istemiyorum ama 1 Nisan'da önemli değişiklikler olacak. Bireyin özgürlükleri ön plana çıkacak'.
1 Nisan'da yürürlüğe girecek yeni yasalar hayatımızı nasıl değiştirecek? Eleştiriler haklı mı? Yeni yasalar polisin elini kolunu bağlıyor, basın özgürlüğünü ortadan kaldırıyor mu? Bu soruların cevabını bulmaya gittim Adalet Bakanlığı'na. Konuk, renkli kişiliğiyle tanınan Cemil Çiçek olunca sohbet uzadı gitti. Sadece yeni yasaları konuşmadık kuşkusuz. "Uzanlar'ı hâlâ niye getiremediniz?" diye sordum, "İmam Hatipliler'in yargıyı ele geçirdiği dedikodularına ne diyorsunuz?" dedim. Aynı zamanda Hükümet Sözcüsü olan Adalet Bakanı ilk defa bu kadar açık seçik konuştu. Cumhurbaşkanı ve YAŞ kararlarının yargıya açılması hakkındaki düşüncelerini de söyledi. Cemil Çiçek'in cevaplarını ilgiyle okuyacağınızı düşünüyorum.
'YERLİ MALI YASA YAPIYORUZ' Bugün yapılan yasa değişiklileriyle ilgili, Mahmut Esat Bozkurt dönemine ilişkin bazı karşılaştırmalar yapıldı. Siz bu tartışmaları nasıl yorumluyorsunuz? Mahmut Esat Bozkurt sizce nasıl biriydi? -Öncelikle bu tartışmaların siyasi zemine çekilmemesi lazım. İyi niyetle yapılan karşılaştırmaların, yapılan çalışmaların değerlendirilmesi açısından olumlu olduğunu düşünüyorum. Benim birileriyle yarışmak, mukayese edilmek gibi bir düşüncem yok. Beklentim hiç yok. Mahmut Esat Bozkurt bugüne kadar gelmiş geçmiş belki de en iyi Adalet Bakanı'dır.
Onun döneminde bir rejim değişikliği yaşanıyordu. -Kesinlikle. Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiliyordu. Bu tarz işlerde ilk olmak zordur. Ondan sonra gelenlerin işi daha kolaydır. Dolayısıyla Bozkurt zoru başarmış bir Adalet Bakanı'dır. Bugün o döneme yapılan atıf iyi niyetle yapılan bir değerlendirmeydi ama sonradan maksadı çok aşıldı.
O dönemle bu dönem arasında benzerlikler ya da farklar var mı? -O dönemle bu dönem arasında büyük farklar var, bir kere şartlar ayrı. Türkiye modernleşme projesini orta yere koymuş Cumhuriyet ile beraber. Merhum Bozkurt batı hukukundan iktibaslarla bu modernleşme sürecine çok önemli bir katkı sağlamıştır. Bugün bizim geldiğimiz noktada yaptığımız düzenlemelerin öncelikleri, felsefesi ve sistematiği farklıdır. En önemli fark, biz o döneme kıyasla kendi üretimimiz olan, tabir-i caizse yerli malı yasalar yapıyoruz.
'HAK VE ÖZGÜRLÜK TALEBİ ARTTI' Ya benzerlikler? -1 Nisan'da yürürlüğe girecek olan yasalar, Mahmut Esat Bozkurt döneminde başlayan hukuk alanındaki modernleşmenin, çağdaşlaşmanın birikiminden istifadeyle yapılmıştır. Yani bu yasaların arkasında böyle bir tecrübe var. Ayrıca bu yasalarda uluslararası hukuktaki gelişmeler göz önüne alınmıştır. Türkiye, Bozkurt döneminden bu yana çağdaş değerlerin içinde yer aldığı pek çok uluslararası sözleşmeyi imzalamıştır. Ayrıca bu değerler iç hukukun da bir parçası olmuştur. Son yapılan anayasa değişiklikleriyle özellikle hak ve özgürlükler alanında çok büyük değişiklikler var. Eskiden bunları bulmak mümkün değildi. O yüzdendir ki mesela ceza muhakemesi yasasında 32-33 değişiklik yapılmıştır. İnfaz yasasında keza oynamalar olmuştur. Yeni yasalar tüm bu değişiklikler göz önüne alınarak yapıldı.
1 Nisan'da yürürlüğe girecek yasaların neredeyse tümü dış talep sayesinde gerçekleşiyor. Avrupa Birliği'ni kastediyorum. İç talep olmaması bir sorun yaratmaz mı? Yani hazır olmadığımız bir sürece biraz hızlı girmiyor muyuz? -Aslında haklısınız. Hem iç hem de dış talep önemlidir yasa değişiklikleri için. İletişimde sağlanan büyük devrim sonucunda aslında bazı şeylere karar vermekte zorlanıyoruz. Örneğin insanlar bazı şeyleri talep ederken ilk defa aklına mı geldi yoksa televizyonda gördü oradan mı istedi, başka ülkelerde bu taleplerin olduğunu düşündü. Bunu kesin olarak bilmiyoruz. Bazı talepler içten kaynaklanır. Bazıları dışardan, bazen ikisinden de.
Peki bu yasa değişimi sadece dış talepler yüzünden mi? -Bakın, soğuk savaş öncesi, çıkarılan yasalar genelde güvenliği öne çıkaran ve ona uygun düzenlemeler yapan yasalardı.
Devletin güvenliği değil mi? -Evet devletin güvenliği. Bireyin güvenliği her zaman ikinci plandaydı. O zamanki mantık, güvenliğin olmadığı yerde bireyin güvenliğinin sağlanamayacağıydı. Bir ülke ne kadar güvenliyse büyük ölçüde özgürlüklere de sahiptir.
Diktatörlüklerde de güvenlik vardır ama -Doğru. Orada özgürlük yoktur. Ama demek istediğim, demokratik ülkelerde bu iki güvenliğin yan yana gitmesi gerekir. Soğuk savaş döneminden sonra güvenliği sağlamak için yasaklar esas alındı. Şunu yapma, bunu yapma şunu yazma gibi
Peki tam olarak ne zaman hak ve özgürlükler yükselen değer haline gelmeye başladı? -Soğuk savaş döneminden hemen sonra. Bu bütün dünyaya yansıdı. Hak ve özgürlükler hakkında iç talepler oluştu. Nitekim bugün bu hükümetin böylesine rey almasında da aynı talep vardır.
'AB SÜRECİ ATILIMI ZARURİ KILDI' Yani Başbakan'ın da özgürlük mağduru olması mı etkili oldu? -Kesinlikle. Bir kısım mağdurlar çıktı, Başbakan daonlardan biriydi. Demek istediğim, Türkiye'de iç talep oluştu. Dolayısıyla bugün Avrupa Birliği süreci zaten bunu öne çıkarıyor, Türkiye'nin bir devlet politikası olarak yürüttüğü Avrupa Birliği süreci ve siyasi kriterler tümüyle hak ve özgürlükler alanında önemli adımların atılmasını zaruri kılıyor, Türkiye'den beklentiler bunlar, bunlar olmasa da zaten bu süreci sürdürmek mümkün değil. Hem AB'ye girmek isteyecek hem de yasaları aynı tutacağız, bu olmaz tabii.
Mahmut Esat Bozkurt dönemi bir dönüm noktası. Peki siz bu dönemi hukuk alanında bir reform olarak kabul ediyor musunuz? -Türkiye'de reform tabiri öylesine yerli yersiz kullanıldı ki, aşındı diye düşünüyorum. Ama şunu söyleyebilirim 1 Nisan'da çok önemli değişiklikler olacak. Gerçekten de önemli değişiklikler. Bir kere artık bireyin özgürlükleri öne çıkıyor, bu çok önemlidir.
Bir hukukçu olarak, "Tamam dört dörtlük bir iş yaptık diye düşünüyor musunuz?" -Dünya değişiyor her gün. Türkiye'de ise dünyaya paralel bir zihniyet değişimi yaşanıyor. Yasaları da bunu tetikleyen, bunu yönlendiren bir hukuki zemine oturtan enstrüman olarak görmek lazım. Benim bunlar mükemmel yasalardır diye bir iddiam yok. Bundan daha iyisi olabilir mi? Evet. Bugün öngörmediğimiz bazı şeyler ileride yasaları değiştirmemizi sağlayabilir, ihtiyaçlar farklı olabilir. Ayrıca bu yasalar Türkiye'nin kendi dengeleri içinde yapılmış yasalardır. Ayrıca kabul etmek gerekir ki bunlar netameli belalı yasalardır; yani herkesi bir anda memnun etmek mümkün değildir. Biz olabildiğince Türkiye'nin bütün bu beklentilerini bir ortalamaya getirmeye çalıştık.
Gelelim eleştirilere; öncelikle polislerin sıkıntıları var gündemde. Diyorlar ki, kapkaçın, organize suçların, uyuşturucu kullanımının bu kadar arttığı bir dönemde, bu yasalar polisin işini zorlaştıracak -Hayır doğru değil bu. Bir defa bu yasalar 1 Nisan'da yürürlüğe girecek. Yani filan şehirlerde bu sorunlar yaşanmıyor vs. gibi tartışmalar yapılıyor, daha bu yasalar gündeme gelmedi ki. Yani sokağa çıkılamıyorsa kanuna mı yükleyeceğiz bunun suçunu? Daha kanun yok ortada. Doğmamış çocuğa bu kadar günah yüklemek ne kadar doğru?
'POLİSİN YETKİSİNİ KISITLAMADIK' Şu andaki durumun daha da kötüleşeceği şeklinde endişeler var. -Biz polisin yetkilerini elinden almadık. Diyorlar ki "Birini yakaladık, üzerinde silah var mı diye aramadan önce hakimden izin almamız gerekecek." Bunların hiçbirisi doğru değil. Okuduğunu anlamak gerekiyor. Daha önce ne yapıyorlarsa yine aynısını yapacaklar.
Değişen nedir peki? -Oradaki kasıt başka. Örneğin sizin evinizde bir arama yapılacak. Hakim kararı olmadan aranmaz. Şimdiye kadar operasyonu yürüten kişiden emir alınıyordu, bundan sonra bu kişi savcı olacak. Savcı "Gidin arayın" diyecek ama kendisi o kararı 24 saat içinde hakime götürecek. Ceza Hukuku'nun bugünkü sistemi içerisinde işin omurgasını hakim ve savcı oluşturuyor. Durum sadece odur. Zaten hukuk devletinde de esas olan budur.
Demin dengelerden bahsettiniz.. Bazen bu dengeler, iç talepler ve ülkesel farklılıklar AB'ye uygun olan bir yasanın bizde iyi işlemesini engellemez mi? -Engelleyebilir, biz de o yüzden Avrupa'dan aldığımız yasaları bire bir uygulamadık, bize göre değiştirdik. Örneğin her ülke ölüm cezası olmamak kaydıyla kendi şartlarına göre cezayı azaltıp, arttırabilir. Hırsıza, kapkaça mesela yedi seneye kadar ceza verilebiliyor, bir başka ülke buna üç sene diyebilir. Türkiye'de huzur, barış, güvenlik sağlanacaksa, devletin organlarının bir koordine içerisinde, işbirliği içerisinde, samimi bir diyalog içerisinde olmaları gerekiyor.
'HEDEFİMİZ 35 BİN POLİS' Polis, "Yeni yasayla birlikte tanık dinleme, yer gösterme, arama, gözaltı, sorgu, yeniden ifade ve sözlü emir konusunda rahatsızlıklar yaşayacağız" diyor. -Onları çözeceğiz. Bu yasalar bir işbirliği içerisinde götürülmesi gereken yasalardır. Türkiye'de hakikaten bu yasalarla, ben reform demiyorum ama köklü bir değişiklik yapılıyor. Şimdi böylesine önemli değişikliğin olduğu dönemlerde geçiş süreleriyle ilgili ufak tefek yanlışlıklar olabilir veya bir sıkıntı olabilir. Ayrıca yönetmelikler getireceğiz. Şahsen polisin asıl probleminin bu olduğunu düşünmüyorum ben.
Asıl problem nedir peki? -Öncelikle kadro sıkıntısı. Meclise bir kanun sevk ettik. Muhtemelen bu hafta mecliste görüşülecek. 4 yıllık üniversite mezunu olanlar bu mesleğe imtihanla alınacaklar. belli bir eğitimden geçtikten sonra teşkilata katılmış olacaklar.
Hedefiniz kaç? Yani kaç polise daha ihtiyaç var? -Hedefimiz 35 bin polis. Ayrıca bu alanda çalışanların ekonomik durumlarının da iyileştirilmesi gerekiyor. Yani bence, polisimiz 1 nisan'dan sonra yeni bir anlayışla huzuru sağlayacağız diye düşünmeli. Yoksa elimiz kolumuz bağlandı şeklinde yorumlar doğru değildir.
|
|
|
|
|
|
|
|
|