| |
Baas'çı mısın Amerikancı mı?
Fransa ile İngiltere arasında 14. ve 15. yüzyıllarda aralıklarla süren çatışmalara "Yüz Yıl Savaşları" denir... Savaşın görünür sebebi Fransa tahtının yasal varisinin kim olacağı sorunudur. Türkiye'nin Ortadoğu'daki gelişmeleri "tartışma biçimi" benim aklıma sürekli bu "Yüz Yıl Savaşları" nı getirmekte... Türkiye kamuoyu eğer Yüz Yıl Savaşları sırasında konuyu tartışsa, muhakkak ki keskin çizgilerle ikiye ayrılır ve taraflar birbirlerini "İngilizci ya da Fransızcı" olmakla suçlar, ardından da Fransa tahtının iki adayı hakkında mürekkep akıtırdı... Halbuki, tarihler, Yüz Yıl Savaşları'nı Batı Avrupa'da "ulusal bilincin" gelişiminde çok önemli bir dönemeç sayarlar... Yaşanan anı, biraz da "tarihin temposu" ya da "zamanın ruhu" ile okuma alışkanlığı bizim buralarda pek yok... Her konu reality show programlarındaki mantıkla ele alınmakta...
Cumartesi günü tüm dünya televizyonlarının gözü kulağı Ortadoğu bölgesine sabitlenmişti... Başta Amerika ve Fransa olmak üzere Birleşmiş Milletler'in ardından da Lübnan halkının artan baskıları karşısında Suriye'nin işgal ettiği bölgelerden çekilip çekilmeyeceği sorusu günün en önemli konusuydu. Suriye Devlet Başkanı Beşir El Esat parlamentoda yaptığı konuşmada bu soruna bir ölçüde açıklık getirdi, zaman ve zemin içinde Lübnan topraklarından çekilebileceğini söyledi. Amerika açıklamaları yetersiz bulurken, Dürzi lider Velid Canpolat başkanlığındaki Lübnan muhalefeti bu açılımı olumlu buldu. Ortadoğu'daki olaylarda görünen iki taraf var. Birisi halklara kan kusturan diktatörlükler... Irak'taki Saddam rejimi, Suriye'deki Baas yönetimi, İran gibi... Diğeri de, ABD'deki silahçıların ve petrolcülerin yönetimindeki Bush iktidarı... Biraz Yüz Yıl Savaşları'ndaki İngilizFransız karşıtlığı gibi bir durum... Biz olup biteni nasıl okuyacağız? "Taht varisleri" nedeniyle çıkan bir çatışma olarak mı, yoksa "yeni çağın bilincini" oluşturan uzun ve sıkıntılı bir dönem mi? Türkiye, Baas'çı ve Amerikancı suçlamaları arasında olup biteni günlük borsa gibi izlemeyi tercih ediyor...
Halbuki, muhtemelen tarihler, Amerikan yönetiminin "petrol ve silah" çıkarları açısından başlattığı savaşın Ortadoğu'da mevcut statükoyu yıktığını ve taşları bir daha kendisinin de kontrol edemeyeceği bir noktaya doğru oynattığını yazacak... İç dinamikleri zayıf olan bu bölgenin halkı keşke "kendi zalim yönetimleriyle Amerikan işgali" arasında sıkışıp kalmasaydı... Ama değişimi gerçekleştirecek bir iç dinamizm oluşmadı ve bu bölge Amerika'daki silahçılarla petrolcülerin insafına terk edildi. Saddam rejimi on iki günde gitti... Orada ortaya kör topal olsa da bir sandık kondu... Bu yıl Irak halkı üç kez daha sandık başına gidecek... Tabii en sevinilecek yan kadınların bu sürece sahip çıkması. Sandık başlarında en çok onları gördük. Şimdi Lübnan'ın işgal altından kurtulacağı ve kendi iç enerjisini harekete geçireceği yeni bir döneme şahit olacak gibiyiz... Suriye'nin de kendi diktatörlüğünü sürdürmesi zor gözükmekte... Suriye "cumhuriyet" rejiminin bile ruhuna ot tıkayan bir zihniyeti temsil ediyor, düşünün ki iktidar aynen hanedan gibi babadan oğula geçti... Ordunun, partinin, gizli istihbaratın vatandaşın canına okuduğu rejimler bunlar... Tabii ki alternatifi Amerikan saldırganlığı olmamalıydı. Ama hiç olmazsa demokrasi yanlısı tüm sloganların "Ne Saddam, ne Bush" ya da "Ne Bush, ne Baas" biçiminde seslendirilmesi gerekirdi. Halbuki bu iş akıl ölçüsünden uzaklaşılarak, duygusal tercihlerde tartışılır oldu.
Günün tozu toprağı kalktığında, çağın kendi yolunu kendi başına gerçekleştirdiği görülecek... Görünürde, çatışma Ortadoğu diktatörleriyle Amerikan silah ve petrol tekelleri arasında olsa da... Sanayisonrası toplumun yol aldığı bir dönemde "İnternet ile Taliban" bir arada olamazdı... Ne yazık ki bu bölgede statüko hala savaşla değişiyor. Günün hipnozundan kurtulup daha serinkanlı bir bakış için Yüz Yıl Savaşları'nı yeniden tetkik etmekte fayda var... Günün görünür gerçekleri altında geleceği belirleyecek daha derin gelişmeler yaşanıyor çünkü.
|