Kültürel çölün ağaları
Mehmet Barlas dün, tarihin bazen parlayan, sık sık unutulan kritik sorularından birini sormuştu: "Para sahipleri de, iktidar sahipleri de, çocuklarını Amerika'ya, Avrupa'ya gönderip en iyi eğitimleri aldırmaya çalışıyorlar. Ellerindeki televizyon kanallarını izleyen çocukları ve gençleri, neden lümpen eğitimine ve kültürüne müstahak görüyorlar?"
Sorunun çeşitli biçimleri, TV, medya çağlarından da önce sorulmuş, bazen şablonlara uzanan, renkleri kaçıran uç cevaplara da varılmıştı. Din için soruldu; "kitlelerin afyonu" gibi bir cevaba uzanıldı. Futbol için soruldu; kimileri aynı neticeye vardı. Herhangi bir düzenin "yeniden üretilebilmesi" için, sadece "zor kullanma" nın yetmeyeceği, ikna edecek ve rıza üretecek "ideolojik aygıtlar" ın gerekli olduğu düşüncesine de ulaşıldı. Değişik türleri, günümüzün eğitim, medya, kültür eleştirilerine de yayıldı. Bunların hepsinde, yer yer doğruluk bulunsa da... "Kitleleri uyutma ve onlara bunu layık görme" niyetleri varolsa da... Hayat sadece "kandırma, kandırılma" dan ibaret değil. "Gönüllülük" ve "yeterlilik" gibi unsurlar da var.
İnsanlar sadece kandırıldıkları için, sadece uyutulmak istendikleri ve uyudukları için bu tür bir kültürel tüketime rıza göstermiyor. Gündelik hayatın ufkunun sınırları içinde, kendilerine yakın gördükleri, etraflarında benzerini pekala bulabildikleri yahut "hayatta yırtmanın biricik yolu" diye düşündükleri seyirliklere sarılıyorlar. Kaynanasından gelinine, damadına; bir oda içine kapanmış insanların enti püften tartışmalarına yahut sevgilerine, dizilerin felsefesine, bu ilişki biçimlerine aşinalık var. Bu yüzden "gönüllülük" ve onun güzergahını çizen, sınırlarını belirleyen bir "yeterlilik" ve "aşinalık" meselesi var. Hayattan zaten neyin ne kadar anlaşıldığı meselesi var.
Barlas'ın yerinde sorusunun diğer kısmına gelince; "En iyi eğitimleri aldırmak" kısmına yani. İçinden başka bir soru doğmak zorunda: "En iyi eğitim" gerçekten, maddi güce dayanarak, burada ya da yurtdışında, iyi yahut sıradan birtakım okul sıraları ve diplomalardan geçirmek mi? "Para ve iktidar sahipleri" nin eğitimden ve çocuklarına açtıkları ufuktan anladıkları, adam gibi bir "burjuva kültürü" seviyesine ve zaviyesine dahi ulaşabiliyor mu? Yoksa, onca paraya, onca yıllık eğitime rağmen, aklın, fikrin ve vicdanın sınırları ortalama bir süflilikten öteye gitmiyor mu? Bu sorunun cevabını en iyi, tabii isterlerse, "para ve iktidar sahipleri", medyayı yönetenler düşünebilir. "Halkın ne durumda olduğu" ndan, "kitlesel eğitimin hali" nden, "ülkede okur yazarlık, öğrenim düzeyi, cehaletin boyutu" ndan öte... Asıl facialardan biri; para, iktidar, imkan sahiplerinin, öğretim denen çeşitli süreçlerden geçmelerine rağmen gömüldükleri ve mirasçılarını da gömdükleri "derin cehalet". Dünyaya, topluma, insanlara, olaylara kesif ilgisizlik, duyarsızlık. "Parası olmayanın kitap alamaması" sorunundan mustarip ülkede, parası olanların ne aldığı ve okuduğu... İstisnalar hariç, bir sürü özel vakıf üniversitesinde, "bilgi, bilinç ve vicdan cahili" para, iktidar, imkan sahibi, iş yönetip iş yürütecek kuşaklar yetiştirildiği... En çok imkana sahip olanların bile kendi dünyalarını nasıl bir "kültürel çöle" çevirdiği... Bir facia da bu!
|