Kayıp bir filonun ardından
Def-i bela kabilinden yüzer durumdaki son üç gemi de hurda fiyatından ucuza satıldı ve böylece Türkiye Denizcilik İşletmeleri bünyesinde "Şehir hattı gemileri hariç" yolcu gemisi kalmadı. Bu işe katkıda bulununan, emeği geçen herkese sonsuz saygılarımı iletiyorum(!). Aslında bu noktaya bilinçli ya da bilinçsiz 12 yıllık bir süreçten geçerek geldik. Biri oturup yazsa da, ileride torunlarımız Akdeniz'in en haysiyetli yolcu gemisi filosunun nasıl batırıldığını öğrense... Bu işte çok kişinin vebali var çok... Hangi birini saysam bilmiyorum. Devlet kurumlarını mı? Politikacıları mı, bürokratları mı, sendika kavgalarını mı?.. İstisnasız her iktidar işletmeye mesleki nosyonuna bakmadan kendi adamlarını doldurdu, arpalık olarak baktı. Yatırımlar ileriye dönük yapılmadı. Ve inanılmaz maliyetlerle zarar üstü zararlara ulaşarak koca filo eridi gitti. Oysa bir zamanlar o gemilerle bir Akdeniz seyahati yapmak insanlar için gurur vesilesiydi. Bizim gemilerimizin mutfağı, aşçıbaşıları, servisi Avrupa'nın değil Dünya'nın en başarılı denizyollarından daha başarılıydı. Çok uzun yıllar bu gemilerin adları ünlü kaptanların, aşçıların, şeflerin, garsonların isimleriyle birlikte anıldı. Avrupa'nın en ünlü seyahat şirketlerinin bizim gemilerimizi sezonluk kapatması boşuna değildi. Hala müzayedelerde bu gemilerin yemek takımlarının büyük paralara alıcı bulması başka nasıl izah edilebilir? Son gemileri alan armatörlerimizin ne yapacağını pek bilemiyorum. Çünkü işleri gerçekten zor. Hem gemiler uzun bir süredir bakım görmedi, hem de artık demodeler. Şimdi şu geldiğimiz noktaya bir bakın. Bugün bir Türk yolcu, İzmir'- den İstanbul'a deniz yoluyla gitmek isterse gemiye ancak Atina'dan binmesi gerekiyor. Çünkü kabotaj kanunu iki Türk limanı arasında yolcu taşınmasına engel. Binsen inemiyorsun. İnsen binemiyorsun... Yakında kabotaj hakkının da kenara itilmesiyle İstanbul'dan Avşa'- ya Yunan gemisiyle gitmek zorunda kalırsak hiç şaşırmayacağım. İtiraf edelim Yunanistan bu işi çok iyi beceriyor. Adriyatik'te Yunan gemilerinin haftada 70 sefer yaptıklarını ve taşıdıkları yolcu ile TIR'ların yüzde 70'inin Türk olduğunu düşünürsek düştüğümüz durum çok daha iyi ortaya çıkar. Biz "Herkes başının çaresine baksın" diye denizlere sırtımızı dönerken bugün AB'ye dahil ülkelerden İtalya, İspanya ve Fransa denizde yolcu taşımasına devlet desteği veriyor. Günümüzde 600 otomobil, 1600 yolcu alan feribotlar 30 mil süratle yolcu taşıyor. İstanbul- İzmir arasını 8 saatte alan bu tür bir feribotun hem yaz, hem de kış aylarında boş gitmesine imkan yok. Çünkü insanlar hem canını, hem malını tehlikeye atmamak için her zaman denizyolunu tercih ederler. Yapılması gereken tek şey maliyetlerin düşürülmesi için Türk armatörüne imkan yaratılması. Sadece mazot fiyatının düşürülmesi yeterli değil. Eğer bugünkü tutumumuzu değiştirmeyip her limana sağlık cüzdanı parası, fahiş miktarda fener parası filan demeye devam edersek bugünleri de aramamızdan korkarım. İnşallah denizlerimizde Türk bayrağına hasret kalmayız...
|