Mümkün değil!
Yeryüzünün ve insanın imkânlarına rağmen, hayatın en garip tecellilerinden biri şu: En katı sistemler sayılan dinlerden... En devingen sayılan teknolojiye kadar, hayata damga vuran her şey... Uzak geçmişte ya da bugün, neredeyse her gün, "böyle olmayabileceği, başka türlü olabileceği" dürtüsüyle ateşlenmişken... İnsan "başka türlü olamaz" kafesinde bir kuş gibi. Hapsedildiği yerde bir de kendini hapsediyor.
"Düzen" denenlerin çoğu, meşruiyetini bu "başka türlü olamaz" kabulünden alıyor. Bu her daim zorla dayatılan bir kabullenme değil. Zor, bir yerden sonra bozulur. Aslolan, "başka türlü olamayacağına" insanların, çoğunlukla ve çoklukla kanaat getirmeleri. O yüzden, her sistem, her düzen, bir kez "başka türlü bir sistem ve düzen"e karşı, onun içinden yahut dışından gelerek oturduğunda, bu kez kendi değişmezliğini, kendi nihailiğini ilan ediyor. Rızayı üretiyor. Yasalardan ilişkilere kadar her şey, rızanın üretilmesi için tahkim ediliyor. Eğitim sisteminin gövdesi, milli, etnik, dini, siyasi, küresel, ekonomik, kültürel "doğrular"ı belletmek... Ortalama medya ortamı, birtakım "doğru ve değişmezler"i sürekli terennüm etmek ve ettirmek... Ana, baba öğütlerinden "uluslararası etkin kurumlar"a kadar, bir dizi "buyurgan", işlerin başka türlü yürümediğine, başka türlü olamayacağına dair haritalar çizmekle meşgul.
Tarihin bin bir türlü mümkün anlatım ve yorumu içinden bir türlüsüne saplanmak... İnsanlığın zengin macerasının, sanki bugün durmak üzere yaşandığını sanmak... İnsanın doğayla ve birbiriyle ilişkisinde, var olan hâkim biçimin en makul olduğunu düşünmek... Demokrasinin ancak böyle, adaletin ancak şöyle, ekonominin sadece öyle bir şey olduğunu kabullenmek... Herhalde insanın kendine en büyük ihanetlerinden biri. "Uyumsuzlar"ın ayıklanma tehdidiyle kah zorla dayatılan, ama esas, "başka türlü olmaz"a gönülden teslimiyetle sürüp giden ihanet. İnsanların değişiminin adeta kutsandığı bir çağda, insanın "koşulları değiştirme gücü"nün hem zihinlerde, hem fiilen ufalanması ne büyük bir tarihi şaşkınlık. Gelişmenin, zenginleşmenin ufkunun, sadece "maddi varlık", teknolojik imkân, mesleki kariyer ve bir de sos kabilinden bireysel hak ve özgürlüklerle sınırlandığı tarihi bir yoksulluk!
Özetin özeti şu: İnsanlık; bugün inandıklarının, bir zamanlar "başka türlü olamazlar"a rağmen, onların hâkimiyetine isyanla, başka türlü düşünme, yaşanma ve inanma biçimlerinin mümkün olduğunu beyanla ortaya çıktığını unuttu. Tarihteki büyük sıçramaların, "başka türlüsü mümkün mü" sorularıyla, "başka türlüsü mümkün" dalgalarıyla oluştuğunu da. Bu hafızasızlığı katmerleştirmek için, her gün "bilgi" kılığında haplar yeniden üretiliyor. Her gün rengârenk görünümlerde, "aynı hayat tarzı" yeniden boyanıyor. Değişmezliğin kültürleri, değişimin temsilcisi sayılanların değişmez ekonomik, askeri, teknolojik, siyasi, kültürel üstünlüklerine teslim oluyor. İnsanların en büyük sığınağı ve hapishanesi, "başka türlüsü mümkün olamaz" inancının dört duvarı!
|