| |
Başmüzakereci aranıyor
Türkiye adına AB ile görüşmeleri yürütecek "Başmüzakereci", en az 10 yıl boyunca kamuoyunun yıldızı olacak ama çok da ağır sorumluluklar yüklenecek. Türk halkı Avrupa umutlarının simgesi olarak onu görecek, Avrupa ise "Nasıl bir Türkiye'yi içimize alıyoruz" sorusunun yanıtını onda arayacak. O nedenle başmüzakerecinin işi çok zor. Tabii bu beklentilere uygun atama yapmak zorunda olan Başbakan Erdoğan'ın da. Başmüzakerecinin sahip olması gereken özellikler konusunda çeşitli tanımlar yapıldı. Örneğin Dışişleri Bakanı Gül, onu "Siyaseti iyi okuyan ve iyi bilen biri olmalı. Ayrıca hem içeriyi, hem dışarıyı, özellikle de AB'yi iyi tanıyan biri olmalı" diye tarif etti. İş dünyasının beklediği başmüzakereci portresini ise geçen ay TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Mustafa Koç anlattı: "Dışarıda saygınlığı olan, uluslararası kimliği olan, iyi müzakere yapan biri olması lazım." Ve ekledi: "Devlet Bakanı Ali Babacan bu görevi yerine getirir. Ekonomiyle beraber o işi de götürebilir..." Tarifte yeni unsurlar Ancak şimdi TÜSİAD'ın Babacan'dan vazgeçtiği anlaşılıyor... Hükümete sunduğu rapordan çıkan sonuç bu. Bakın raporda başmüzakerecinin özellikleri nasıl sayılıyor: * Tek şapkası olmalı, yani hükümette başka görevi bulunmamalı. * İngilizce ve Fransızca'yı çok iyi bilmeli. * AB hukuku, ekonomisi ve siyaseti hakkında derin bilgi sahibi olmalı. * Kamu, özel sektör ve sivil toplum ihtiyaçlarını yakından izleyen, uzlaştırıcı yapıda olmalı. Ne Gül bu tanıma uyuyor, ne de Babacan. Hatta Bakanlar Kurulu'nun hiçbir üyesi bu özelliklerin hepsine birden sahip değil. Dahası iktidar milletvekilleri arasında da bu "anka kuşu"nu bulmak epeyce zor. İki dil bilenler var ama AB hukuku, ekonomisi ve siyaseti hakkında derin bilgi sahibi değil. AB labirentlerinde dolaşmış olanlar var ama onlar da diğer koşulları karşılamakta yetersiz...
Fransızca'nın önemi Aslında TÜSİAD bu tanımıyla sadece bir kişiyi işaret ediyor: Kemal Derviş. 4 yabancı diliyle, AB uzmanlığı ve deneyimiyle (AB Anayasası'nı hazırlayan komisyonda da görev yaptı), uzlaşmacı kişiliğiyle, kamuyu ve özel sektörü iyi tanımasıyla, sivil toplumla diyaloguyla, gerçekten biçilmiş kaftan Derviş. Üstelik başından beri AK Parti ve hükümetle iyi ilişkiler içinde oldu. Ancak yine de Erdoğan'ın böylesine "popüler" bir göreve AK Parti kadroları dışından atama yapması kolay değil. Erkan Mumcu'nun istifasıyla dalgalanmakta olan grubunda yeni hoşnutsuzlar yaratmayı göze alamaz. Bununla birlikte, Erdoğan, "Başmüzakereci İngilizce'nin yanı sıra Fransızca da bilmeli" tavsiyesini dikkate almalı. Fransızca bilen, Fransa'yı tanıyan bir başmüzakereci, bu ülkeyle AB sürecinde çok sık yaşanacak gerilimleri daha kolay aşmayı sağlayabilir. Ayrıca geçen yıl AB'ye üye olan 10 ülke de, görüşmeleri tamamlayan Romanya ile Bulgaristan da, başmüzakerecilerinin hem İngilizce, hem Fransızca bilmesine özen gösterdiler. Bize de tavsiyeleri o yönde. Örneğin, Çek Cumhuriyeti'nin başmüzakerecisi Pavel Telicka şöyle diyor... "Başmüzakereciniz müzakere sanatını iyi bilmeli. AB bilgisi derin olmalı. Bir iletişim insanı olmalı. Esnek, farklı taktikler düşünüp uygulayabilmeli. İngilizce'nin yanı sıra Fransızca da bilmesi önemli bir değer olur." Ne dersiniz; o da mı TÜSİAD'ın gösterdiği adresi ima ediyor?
|