"Sick man"!
Nasıl burada kimimiz ABD politikalarını alabildiğine eleştiriyorsak, bir ABD'li gazeteci de burası için aynı şeyi yapabilir. Sorun bu değil. Sorun, gazetecinin gazetecilik biçimi.
"Dünyanın en etkin gazetelerinden" Wall Street Journal'da, "kıdemli yorumcular"dan Robert L. Pollock'un yazdığı "Avrupa'nın Hasta Adamı (Sick man) Yeniden" başlıklı yazı burada garip yankılar buldu. Onun Türkçe versiyonlarını yazmaya çalışanlar, "ABD penceresi"nden o kadarını yazabilmek için yanıp tutuşanlar takdirle karşıladı. AKP iktidarının, sosyal politikalar dahil, eleştirilecek hiçbir yanını yazmayıp sadece "ABD adına" sıkıntı duyanlar. Elbette, tepkiler, eleştiriler de oldu. Bir de ortalama hava var: O hava, "dünyanın en güçlü ülkesi"nde "dünyanın, serbest piyasa dünyasının en etkili gazetesi"nde Türkiye'ye veryansın edilince, sinme, kuyruk büzüştürme. Oysa, karşımızda 2003 yılında Pulitzer ödülüne aday olmuş bir yorumcu bulunsa da, yazdığı yazı gazetecilik açısından tam felaket. Eleştirdiği "ABD karşıtı uçuk haberler"den de facia.
Bizim burada yazdığımız yazıların, dünyada, Wall Street'te çıkan bir yazı kadar esamisinin okunmadığını tabii biliyorum. Ülkenin konumundan dile kadar bir sürü sebep. Lakin, aramızda şöyle bir fark var: Biz orayla ilgili yazacağımız zaman, kendi yazıları dahil, "onların dili"nde bir çok şeyi en azından okuyabiliyoruz. Oysa, "ünlü gazetenin ünlü yorumcusu", Türkiye medyası, halkı vesaire üstüne atıp tutarken, bir tek yazıyı, zamanında, orijinalinden okumuş değil. Birkaç günlüğüne buraya gelmiş; ABD'nin en şahin ve en şaibeli, görevini bırakmak zorunda kalmış bir şahsiyetinin, "Savunma Bakanlığı üç numarası" Douglas Feith'in refakatçisi olarak Ankara'ya uğramış... Ve ABD Büyükelçisi Edelman'ın eline tutuşturduklarıyla döşenmiş. Elbette aynı çizgide birkaç "Türk dost" ile de şöyle bir konuşmuştur. Karşımızda, ABD yönetimi şahinlerinin ve buradaki elçilerinin "yazdığı" bir yazı var. Kendisine "yazdırılan" bir gazeteci var. Wall Street'te filan yazması önemli değil; "katiplik" yapmış, bunu yaparken de, kendi ülkesinde çıkan farklı yazıları, haberleri, ABD'li seçmenin yarısının Bush'a tepkisini hiç düşünmeden, "bu ülke"nin halkını, medyasını "Nazi benzerliği"yle suçlayan bir gazeteci var. Sözde "demokrat" olduğu halde, devletlerle halklar arasında ayrım yapamayan, Bush politikalarının eleştirisini salt "Amerikan düşmanlığı"... İsrail hükümetinin eleştirisini, salt "Yahudi düşmanlığı" diye çarpıtan bir gazeteci var. Yazısında, devletiyle özdeşleşerek "Biz" diye yazan, "devlet borazanı" sözde bağımsız bir gazeteci var. Bir başka ülkeyi, sırf "sapına kadar kukla" olmadığı için, "neredeyse ırkçı" bir kafayla aşağılayan, "Sick man", yani "Hasta adam" ilan eden bir gazeteci var. Ve bu, "dünyanın en etkili gazetesi"! "Duvar sokağı" gazetesi!
ABD'nin en zengin ve "ultra muhafazakar, en sağcı" ailelerinden "Koch"ların vakfından yıllar önce burs almış... Nobel ödüllü ABD'li iktisatçı Robert Solow'un "Ekonomi biliminin vicdanı" diye nitelediği Hintli iktisatçı Amartya Sen Nobel alınca, sırf "yoksullar adına düşünüyor" diye "solcu ağzı" ve Hintli diye yakınan bir gazetecinin "ideolojisi" bu olabilir. Ama, yazısını bir katip gibi yazış tarzı, pespayelik. Belki biz de ona "sick man" deyip geçmeliyiz! Büyükelçi'nin bunu da tercümesi ricasıyla. Yarın: Şu anti-semitlik meselesi - yeniden
|