Şekerin tadı kaçıyor...
Bakanlar Kurulu aldığı bir kararla Şeker Kurumu'nu ortadan kaldırdı. Bunu yaparken Kurum'a bağlı Şeker Kurulu'nun görevine devamına karar verdi. Örneklemek gerekirse; Meclis'i ortadan kaldırdı, hükümetin görevine devam kararı aldı. Aslında alınan karar Şeker Kanunu'na uygun... Çünkü Kanun, 31 Aralık 2004'te görevi dolan Şeker Kurumu'nun çalışma süresine ilişkin yetkiyi Bakanlar Kurulu'na bırakıyor. Hükümetin kararının gerisinde; mısırdan üretilen nişasta bazlı şekerin daha ucuza mal olması ve dünya şeker üretiminin yüzde 70'ini şeker kamışından sağlayan Brezilya'nın daha ucuza satabilme yetisine sahip olması yatıyor. Buraya kadar her şey normal ve kanuna uygun gözüküyor. Ancak, ne zaman ki Şeker Kurumu'nun kaldırıldığını Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Resmi Gazete'den öğrendiğini açıklıyor, iş karışıyor. Çünkü, hem doğrudan ilgili olarak Sanayi Bakanlığı, hem de DPT ve Hazine, ilgili yerlere gönderdikleri yazılarda Şeker Kurumu'nun görev süresinin uzatılmasını öneriyor. Gerekçe olarak da Kanun'un "Uluslararası piyasa şartlarının değişmesi halinde Kurumun kaldırılması" hükmünü taşıdığını, şartlar değişmediği için de devamı gerektiğini belirtiyorlar. Bir de Kurum'un ortadan kaldırılmasıyla şeker kotası denetiminin kimin tarafından yapılacağının belli olmaması gösteriliyor.
Denetim kalktı Kanun gereği, Türkiye içinde kullanılacak nişasta bazlı şekerin, toplam şeker üretiminin yüzde 15'ini geçmemesi gerekiyor. Şeker pancarından yılda 2 milyon 345 bin ton şeker üretiliyor. Ağırlıkla ithal mısırdan üretilen ve kota uygulanan nişasta bazlı şekerden ise toplam 351 bin ton kadar üretilmesine izin veriliyor. Getirilen kotanın denetimi de 31 Aralık 2004'e kadar Şeker Kurumu tarafından yapılıyordu. Şeker Kurumu son dönemde yaptığı denetim sonucu getirilen kotayı aştıkları gerekçesiyle, birçok firmaya yüklü miktarda ceza da uygulamıştı. Şimdi, Kurum kapatıldığı için, kota denetimini ve kesilen cezaların takibini yapacak merci de ortadan kalktı. Denetim görevinin kimin tarafından yapılacağına ilişkin yasa bulunmadığı için Sanayi Bakanlığı dahi bu görevi üstlenemeyecek durumda. Görevine devam kararı alınan Kurul'un da denetime ilişkin yetkisi yok.
Mısırdan şeker Peki, mısırdan elde edilen nişasta bazlı şekerin halk sağlığına bir zararı var mı? Normalde yok... Ancak, AB ülkeleri mısırın genetik yapısında değişim (GDO) olduğu gerekçesiyle nişasta bazlı şekerin bisküvi, meyve suyu, çikolata, kola gibi ürünlerde kullanılmasına karşı çıkıyor. Nitekim, Tarım Bakanlığı da Türkiye'ye ithal edilen mısırın büyük miktarının GDO'lu olduğunu açıklamıştı. Bu nedenle nişasta sütünden üretilen şekere, hem pancar üreticisini korumak hem de ileride ortaya çıkabilecek stratejik sorunları ortadan kaldırmak amacıyla Türkiye'de yüzde 15 olarak uygulanan kotayı, AB ülkeleri yüzde 2 seviyesine çekmiş durumda. Sorunun çok daha önemli bir başka cephesine gelince.. Kurum'un ortadan kalması sonucu denetim sağlanamayacağından, doktorların şeker hastalarına dahi günde belirli sınırı aşmamasını öğütledikleri, karaciğere zarar veren sentetik şekerin, gıda ürünlerinde kullanılma tehlikesi de belirdi. Çünkü, bir kilogram sentetik şeker, 400 ton pancardan üretilen şekere eşdeğer geliyor. Nişasta bazlı şeker kullanımında dahi denetime aldırmayan bazı firmaların, denetim organı ortadan kalktığı için sentetik şekeri rahatlıkla kullanma yönüne gideceğinden kaygı duyuluyor. Çevresel açıdan etkisi de sıkıntının bir başka boyutu. Türkiye'nin de altına imza koyduğu Kyoto Sözleşmesi gereği, taraf ülkelerin benzinin içine, çevreye etkisini azaltıcı etil alkol katması gerekiyor. Etil alkol; bio-etenol olarak patates, şeker kamışı gibi bitkilerden elde edildiği gibi, ağırlıklı olarak pancar kökü ve yaprağından üretiliyor. Bunlar bir kenara bırakıldığında bile, son dönemde giren kaçak şekerden dolayı devlet ton başına yüzde 35 oranında gümrük vergisi kaybına uğruyor. Özetle, şekerin tadı kaçıyor...
|