|
|
|
|
|
|
Ege halkı ilgisiz, gönlü bize kapalı
1966 Fethullah Gülen'in hayatında önemli bir yıldı. Tayini İzmir'e çıkmıştı. Hem merkez vaiziydi, hem de Kestanepazarı Kuran kursunda hocalık yapacaktı. Küçük bir yerde çalışmayı arzularken Türkiye'nin en büyük üçüncü kentine verilmek önce gözünü korkutmuştu: "Ya bu koca İzmir beni yutarsa?"
MİLLET TAKMIYOR Kestanepazarı Camii'yle yetinmiyordu. O camiden bu camiye koşturarak ulaşabildiği her yerde vaaz veriyordu. 1968'de Diyanet İşleri Başkan Vekili Lütfü Doğan'ın talebiyle Diyanet görevlisi olarak Hacca gitti. Hac'tan şevkle dönen Gülen 'kendine biçtiği göreve' dört elle sarıldı. Ege Bölgesi'nin çeşitli kent ve kasabalarına gitmeye... Buralardaki kahvelerde dini sohbetler yapmaya başladı. Hatta işi daha da büyütmüş, güneye inip Antalya'ya dahi gitmişti. Ancak kendinden ve halktan pek memnun değildi. Çünkü genel bir ilgisizlik gözene çarpıyordu. Mesela Aydın'da üç dört gün kalıp vaaz vermiş ama "halkı onun düşüncelerine karşı kapalı" bulmuştu.
SANKİ GEZİCİ VAİZ Beş yıl boyunca hem İzmir Kestanepazarı'nda görev yaptı hem de Ödemiş, Tire, Salihli, Denizli, Turgutlu, Isparta gibi yerleri gezdi. Ama az, ama çok 'ilgisizlik' hemen her yerde vardı. Bir keresinde vaazdan sonra oturmuş sohbet ediyorlardı. Gülen çevresindekilere imandan, Kuran'dan, ahlaktan bahsediyordu. Bir adam sözünü kesti: "Hoca bırak bunları. Biz onları biliyoruz. Sen bize sahabeden söz et!" Fethullah Hoca bu müdahaleye bozulmuş ama karşılık vermemişti. Yıllar sonra bu olayı üzülerek anlatacaktı. Bu tip laflar edenleri "marazi bir ruh haline sahip insanlar" olarak görüyordu. Bence Fethullah Gülen bundan önemli bir ders çıkardı: Didaktik (öğretici) bir üslupla konuşması... Başöğretmen gibi davranması... 'Deizm, panteizm' gibi kavramlar kullanması... Felsefi tartışmalara girmesi sıradan Müslümanlar'ın ilgisini çekmiyordu... Onlar sahabelerin yaşamını, yani İslam'ı ilk kabul eden, sıkıntılar çeken, mücadele eden insanların hayatını dinlemek istiyordu. Yani kavramlar değil, gerçek hayat öyküleri, tarihi hikâyeler, ilginç anekdotlar hoşlarına gidiyordu.
FİLM GİBİ ANLATIM Gülen bu duruma bozuluyordu ama... Sahabelerin yaşamına ilişkin geniş bilgisi... Onları Kuran ile, Hz. Muhammed ile, ahlakla ilişkilendirmesi... Ve bütün bunları anlatırken adeta film sahneleri yaratması... Kelimelerle resimler çizmesi... Üstüne üstlük duygulanarak ağlaması... Yani olaya his katması... İşte bütün bu becerileri kendinde toparlayan Fethullah Gülen aslında halkın taleplerine dört dörtlük uyan bir vaizdi. Sıradan insanlar soyut değil somut, fikir değil duygu, yazı değil görüntü, ders değil muhabbet istiyordu. Mantık yürütmek yerine hayal kurmayı tercih ediyordu. Ve ileride Fethullah Gülen Hocaefendi onlara istediklerini fazlasıyla verecekti..
|
|
|
|
|
|
|
|
|