Patronun oyunu
Onlarca yıl "önce safrayı, yani işçiyi atma" üstüne ihtisas yapmış Refik Baydur, tam Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu yönetimini bırakırken, hiç olmazsa vicdanını da konuşturuyor: "Atılan her işçi yıkılan bir yuvadır. İşverenler bundan önce verimlilik artışını düşünmeli" diyor. Vicdan böyle bir şey. Kolay kolay peş bırakmayan, için için uyuyan, için için kaynayan bir şey. Bazen bir veda kürsüsünde, bazen bir son nefes öncesinde, bazen hayatın bir sillesinde... kimi bir meltem esintisinde, kimi bir tsunami şiddetinde vurabiliyor. Bazen hayatın rehberi olabildiği gibi, kazınmış sanıldığı yüreklerde bile bir gün, yorgun, yaşlı, pişman bir şekilde ayağa kalkmaya, ayaklanmaya çabalayabiliyor.
Gerçek hayatında zaten "patron" olan Tuncay Özilhan'ın, bir TV yarışmasının baş aktörü, baş patronu olup "iş becerisi kadar yalakalıkla da kendini beğendirmeye çalışacak" adaylar arasından kimini kovup kimini işe alarak "oyun" oynaması da belki bir gün kendisinde rahatsızlık yaratır. Kim bilir, belki. Kaynanalar, gelinler, çiftlikler, starlar vesaire... Tamam da. Milyonlarca insanın her gün, her sabah yeniden yeniden yaşadığı işinden olma, işten çıkarılma korkuları... Çoğu genç, binlerce insanın her gün, her sabah hayal kırıklıklarıyla, çaresizliklerle, umutsuzluklarla içine uyandığı işsizlik, iş bulamama, kendini adam yerine koyduramama kabusu... Bir TV oyunu formatında, kimi ne kadar eğlendirirse eğlendirsin, pek matrak olmasa gerek!
Televizyon, "gerçek hayat"ın bir biçimde teşhirinin aracı olduğu gibi, "gerçek hayat"ı şekillendirici bir özellik de taşıyor. TÜSİAD başkanlığı da yapmış, en azından "raporlu ve sonradan görme burjuva demokratik devrimi"nin aktörlerinden biri olmuş Özilhan'ın bu topluma, iş, çalışma, iş bulma, işten olma adına, oyun oynayarak vermesi gereken kitlesel mesaj bu mu! Kendini patrona beğendirerek var olmaya çalışan "TV köleleri"nin gerçek hayatta olmadığını iddia edemem tabii. Ama bu, olumlanması, kutsanması, adil görülmesi, kabullenilmesi ve kabul ettirilmesi gereken bir "insanlık" gösterisi midir? Kaderi patronun iki dudağında insanlar, evet, hayatın bir gerçeği olsa bile, "insani, vicdani, adil, yasal, Avrupalı, çağdaş vesaire" olduğunu iddia edenlerin, hayatta ve TV'de, bir "aşağılama" gibi herkesin yüzüne vurması mı gerekir? "İşte hayat budur, işte iş dünyası budur, işte işin budur" diye şovunu yapması şart mıdır?
Onca demokrasi, hak, özgürlük raporuna birlikte imza atan dostları, arkadaşları belki kendisini uyarırlar. Ailesi belki uyarır. Çalışanları, öyle bir imkan ve ihtimal varsa, belki uyarır. Belki kendisi uyanır, kim bilir, belki biraz utanır. "Ne yaparsan yap, kendini patrona beğendir" ahlakı, Türkiye iş dünyasının, Türkiye burjuvazisinin gerçek ahlakı ise... İşadamı var, burjuva yok... İş var, ahlak yok demektir! Bu sayede yırtan birileri iş bulsa, işinde kalsa, yükselse bile, bu vahşi yolculukta herkese yer yok demektir.
|