17-23 Aralık
Ortada bir tuhaflık var. Pişmiş aşa su katmak, olmamışa don biçmek, keyiflere limon sıkmak ne haddimize. Lakin bir tuhaflık var. Allah için, bu tuhaflığı sezmiş olmak kendi vicdanımı kurtarsa ne yazar. Orada sezip sağa sola söylemiş olmak, "Hayır, esas kilit Kıbrıs" diye ısrar edildiğinde "Ona bir formül bulurlar, esas mesele sanki öteki, yani kısıtlamalar" demek... 17 Aralık'ta Türkiye'ye bir müzakere tarihi verilmesini "iyi bulmak" ama bayram yapmamak... "Asıl A planı hangisiydi?" diye yazmış olmak ne yazar.
17 Aralık'ta olan biteni çok çok iyi, her ayrıntısıyla, restiyle jestiyle, paniğiyle naniğiyle, saniyesiyle kafiyesiyle gayet ayrıntılı anlatan hükümet ve diplomasi, şu 23 Aralık notasını da doğru dürüst izah etmeli. 17 Aralık'ta "tamam" diye masadan gülerek kalkanlar 23 Aralık'ta AB'ye neden "nota" verdiler? Neden bir hafta sonra, AB'ye, "serbest dolaşım başta, kalıcı kısıtlama koyma eğilimi"nden bahsedilip bunun kabul edilemeyeceği, ayrımcılık olduğu, AB ilkelerine ters düştüğü ifade edildi? O gün neden olmadı da, arada ne olup bitti ve bir hafta sonra bu yapıldı?
Ortada kısmen, "Ağaca bakıp ormanı görememe" vaziyeti var. Daha vahim ihtimal şu: "Israrla ağacı gösterip ormanı gözden kaçırma". Daha daha vahimi: "Ağaca zincirleyip bir de gözlerini bağlayarak ormanın görülmesini engelleme." "Brüksel-17 Aralık"ın üç temel aktörü bu konuda sanki uzlaşmış gibi rol oynadı. AB cephesi, aslında hiç de haklı olmayan, hiç de vakti olmayan "Kıbrıs'ın tanınması" ağacını dikti. Türkiye cephesi, ormanı bıraktı, bu ağaca dikti gözlerini. İstemeden, belki isteyerek! Türkiye medyası, sadece dikilmiş ağaca, sadece hükümetin gözlerini dikip kilitlendiği ağaca bakarken, baktırılırken, bir de ağaca bağlanıp gözleri kısmen körleşti.
Tuhaflık içinde tuhaflık, Başbakan'ın "düğün-dernek yakını" Berlusconi'nin, Erdoğan'ın ve Türkiye heyetinin de ikamet ettiği, bizim medyanın işgalindeki otelinden ayrılırken, sadece ağaç değil, adeta tüy dikercesine yaptığı "Kıbrıs'ın tanınması şart" açıklaması. İtalya'yı parmağında oynatacak denli uyanık ve kıvrak bu medya ve hükümet patronunun zekasından mı, dostluğundan mı şüphe etmeli? Belki de, tüm zekasıyla, herkesi ağaca bağladı. "Odadan odaya konuşarak" mı, yoksa kendi kafasına göre mi, o kadarını bilemem. Ama o andan sonra, aslında o günlük çözüm formülü hazır olan ve zaten o formülle bağlanan Kıbrıs'a kilitlendi herkes. Ve biraz lafzı değiştirilerek, Türkiye'nin ve vatandaşları ile bazı ürünlerinin engellenmesine dönük maddeler, yani "orman" havası hakim oldu. Türkiye bir hafta sonra, işte bu "vahşi orman"a karşı AB'ye nota verdi. AB'den yana olsa da, aptallaştırılmak istemeyen bir vatandaş sıfatıyla sorayım: Neden bir hafta sonra? O gün o esnada, "Kıbrıs kilidi" bir enayi tasması işlevi gördü mü? Kim kime taktı; asıl enayilik kimdeydi?
|