| |
|
|
Gezi'den Taksim'e bakış
Başbakan Erdoğan'ın hayallerinden biri Taksim Meydanı ve civarını trafiğe kapamak, burayı dev bir park ve yürüyüş alanı haline getirmekmiş. Şehir mimarisi açısından böyle bir şey gerçekleşebilir mi, uygun olur mu? Bilemem. Ancak gönlüm bu projenin en kısa zamanda kotarılmasından yana. Daha dün akşam Taksim'deydim. Gezi Pastanesi'nde oturduk. Burası çok hoş bir yer oldu. Eskiden sadece pastaneydi. Sonra kaferestoranpastane oldu. Şimdi kafe bölümüyle, restoran bölümünü ayırmışlar. Gezi Restoran faaliyete geçti. Doğrusunu isterseniz bu restoranda yemedim. En kısa sürede deneyeceğim çünkü merak ettim. Niye? Çünkü şöyle bir göz attım. Değişik bir sisteme geçmişler. Balıkları ve etleri buzun üstüne yatırmışlar. İstediğin parçayı seçiyorsun, anında pişirip önüne getiriyorlar.
İşimiz vardı, hemen kalkacaktık, o yüzden ikinci katta, kafe bölümünde oturduk. Hemen camın önünde. Ayaspaşa'dan Taksim'e uzanan yol hemen önümüzdeydi. İnanılmaz şeyler oldu. Mesela... Tek aracın geçebildiği yoldan bir minibüs geldi. Sanırım bir turizm şirketine aitti. Durdu. Orada iki üç yolcu bekliyordu. Ellerinde sırt çantaları filan vardı. Yavaş yavaş, hiç acele etmeden, minibüse bindiler. Bunlar olurken ben tam bir 'Kıllanan Adam' pozisyonunda sinir oluyordum. Çünkü zaten yavaş ilerleyen trafik durmuştu. Minibüsün arkasındaki, içi hınca hınç dolu belediye otobüsü korna çalıyor, ışık yakıyor... Umursayan yok. Otobüsün arkasında uzun bir kuyruk oluşmuştu. Kendinizi otobüs yolcularının yerine koyun. Ben zamanında liseye, üniversiteye giderken, işe gelirken hep otobüse bindiğim için yolcuların ruh halini o kadar iyi anlıyorum ki!
Dünyanın büyük kentlerinde olan 'mutenalaştırma' (gentrification) çalışmaları İstanbul'da da yapılıyor. Yani bir semtin, bir bölgenin kalkındırılması, buradaki yaşam kalitesinin yükseltilmesi, 'mutena', seçkin hale getirilmesi. Evet, mutenalaştırmanın da yarattığı sorunlar var. Kabul ediyorum. Ancak yapmak da gerekiyor. Belediye Başkanı Topbaş, bence Taksim için hemen kolları sıvamalı.
|