Kapım açık her zaman beklerim
Yüce Allah'ım kimselere memur etmesin diyerekten, kötü haberi veriyorum. Evime hırsız girdi! Yalanım varsa n'oliyim. Güpegündüz en üst, yedinci kata hem de... Kale, Yale Allah ne verdiyse donanmış kapıcığım yerinden kanırtılmak suretiylen açılmış. Apartman görevlisi, İsmail Acar'ın sergisine gitmek üzere beni arayıp acı haberi verdiğinde, yönü değiştirmek durumunda kaldım doğal olaraktan. Hemmen 155'i aradım. Eve vardığımda mahallenin çocukları ve ihtiyar heyeti (!) kapının önünde polislerle birlikte hazır bulunmaktaydılar. İçeri bi girdim ki yangın yeri gibi. Böyle bir karışıklık Marc Caro ve Jean-Pierre Jeunet'nin "Şarküteri" filminin o bayıldığım jeneriğinde bile görülmemiştir. İlk tepkim dağınıklığa bakıp "Ben nasıl topliicaam bunları'' oldu. Ve şöyle harika bir ceza förmülü ürettim: Eve giren p....z.....k yakalanacak, akabinde şöyle bir muameleye tabi tutulacak: Tüm çekmece ve dolaplarımı yerleştirecek! Daha bitmediiii; herr bişey yerli yerine ayynen benim yerleştirdiğim gibi. Ve bu o ölene dek sürecek. Zira nasıl olsa hiçbir zaman doğru şekilde yerleştiremeyecek köpeksoyu! (Köpeklere hakaret ettim kendime ceza vericiiiim.) Nasıl? Manyakça di mi? Aslında ve nekahat faslında; Arap yarımadasında bu işler ne biçim hakkaniyetle cereyan eder dururmuş. Çalanın eli kesiliyor ve ömür boyu bu ineğin hırsız olduğu anlaşılıyor. (Pardon okur! Bi parça ağzım bozuk bugün.) Pekiii ya evde olsaydım? Piatti gibi hırsızla pazarlık yapabilecek kadar sakin olabilir miydim? Hiç sanmıyorum. Ya o beni ya ben onu öldürürdüm gibime geliyor. Beni çizdi diyelim; ölürsem kabrime gelmenizi isterim tabii. Ama bi şartım olur. Mısır'da Firavun adetlerinde olduğu gibi gömülmek isterim. Onlarda tüm sevdiği eşyalarla beraber gömülünüyordu biliyorsunuz. Ben düşmanlarımla gömülmek isterim!.. İlanihaiye.... Türkçesi sonsuza kadar... "Peki senin düşmanların kim, biz nereden bilip bulucaaz'' derseniz ben kıskananların listesini veririm size. Burdan köye yol olur... Peee. GÜLME KRİZİ Konu değiştirelim: Gora'ya ilk hafta tesadüfen ben de gittim. Tesadüf eseri çünkü bilet filan nasılsa bulamam, bi dahaki aya giderim modundaydım. Bi davet üzerine Polat Rezidans durumu yaratıldı. Bööle ayağını uzun tutup arkana yaslanıyosun. Bana göre diil, utanırım böyle şeylerden bilen bilir. Cem kardeşimin tuhaflığını teee yıllar öncesinden keşfedenlerden olup, bundan pay çıkaran biri olarak her yaptığını beğenmeye bi koşulluluğum vardır. Kiminiz 'acılı' seversiniz biliyorum ama n'apalım ki bu böyle. Detay bilgi isterseniz: Ceku'nun mavi yüzlü Erdal Tosun'a "baba''!? diye sarıldığı ufak çapta bi gülme krizi yaşadığımı söylemeliyim. Bir de tabii BKM'nin patronu canım Necati'ciğimin (Akpınar) filme monte edilişi çok acayipti. "Bi tek bunnar mı??'' diyenlere soru: Haftaya devam ediyim mi?
|