Sevgili okuyucu
Sana bu satırları Sinderella'nın kabaktan olma arabasının artıkın bir fare haline dönüştüğü saatlerde yanikim 24.00'te tee 8800 metre yukarılardan yazıyorum. Bi uçaktayım anlayacağın. Ve heyhaat bugün artık yarındır... "Nereye?" dersen Samsun istikametine giden bir garip yolcuyum... Samsun teariki ile Amasya'ya geçecek olan... Yazılarımı hiç okumamış olup da ilk bugün gözü değen birileri olur diye, devamlılarımın bildiği hava ve yol durumuma açıklık getirmekte yarar görmekteyim diğer taraftan. TRT 1'de başlayalı üç hafta olan "Son Yaprak" isimli dizinin setine gitmekteyim. Yanıbaşımdaki koltukta Aysun (Metiner) oturmakta. Siz onu "Asmalı Konak" tan tanıyorsunuz. Küçük ağa Seyhan'ın karısı Lale'yi oynuyordu. İlk kez uçakta bir yazı döktürüyorum. Bugün, yazımı ekte, sayfa sayfa arar da bulamaz, eliniz böğrünüzde öylece kalırsınız filan kabilinden sizin, yalnızca sizin için düşünmüş olmalıyım! Bu arada ve derede, pozisyonumdan dolayı ziyadesiyle tedirginim! Sağdaki soldaki koltuklardan uzattıkları kafacağızlarıyla yazdıklarımı okumaya çalışanların mevcudiyeti, kendimi önemli hissetmeme neden oluyor. Tuhaf bir duygusal kombinasyon anlayacağın. Buna karşın, pozisyonun havalı olmadığını söyleyemeyeceğim. Neden mi bu tedirgin edici hallere girdim peki? Zorum mu neydi? Zaman sevgili okur zaman... Hülya Avşar'ı nasıl da iyi anlıyorum anlatamam! Bir, güzel çocuğum, bir dizginini gevşek bıraktığım kocam, tenis hocam, şovum, filmim, dizi dizi dizilerim, bir dergim ve dahi beyaz tişört zenginliğim olmasa da topu topu bir dizi, birkaç da yazıyla renklenen günlerim beni böyle enteresan durumlara gark etmekte. Siz görmeyeli kendimi kıskanç bir insan haline getirmedim; yanlış anlamayın. Örnek olsun diye söyledim. Bu hafta deli dolu geçti. Benim doğum günü çifte kutlamalara denk geldi misal. İlki, gününden iki gün önce kutlandı. Amasya'da dizi ekibi havai fişek patlattı özüm için. Ay çok... Böyle nasıl denir, onore filan oldum. Hayatımda ilk kez bu tip bir patlamaya (!) şahitliğim söz konusu oldu. Bizi İstanbul'a dublaja gönderdiklerinde tarih 28 Eylül'ü gösteriyordu... Yani doğduğum günü... Bi de İstanbul'da kutlandı mı sana... Ama heyhaat yeni yaşın mahmurluğunu üzerimden atamadan (aman da aman!) yollara düştük. "İnsanoğlu neden yaptığı işleri ve dahi kendini bu kadar önemser ki!?" Kırmızı Başlıklı düşünce baloncuğunuza tam olarak açıklık getiremediğimin farkındayım. E konuyu kapatiyim ben de o zaman. "Daha ne var buna mukabil ne yok?" diye soracak olur iseniz, Haluk Kurdoğlu'nu kaybetmiş olmanın hüznü; kaç senedir başına gelen türlü çeşitli aksilik yüzünden vizyona giremeyen Tarık Akan, Serap Aksoy, Pelin Batu, Mehmet Günsür, Kayra Şenocak ve benim oynadığım, Yavuz Özkan projesi "Hayal Kurma Oyunları" nın Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne katılacak olmasının sevincini gölgeledi... (Neden sevindim? Zira ilk defa orda görebileceğim filmin tamamını). "Sana bu satırları havadan yazıyorum" diye başladım satırlarıma okurcum. Nassı bi döktürmeyse havada başladı yerde bitti. Havadan yazılmış sudan bi yazıydı en nihayetinde... Maksat gönüller bir olsun özetli... Haydi kalın sağlıcakla... Öptüm elma yanaktan.
|