Harman yerinde modern köy düğünü
Görücü usulü evlilik denilince Abdurrahman amcam aklıma gelir. Çünkü kendisi tarif üzerine evlenmiştir. Bir başka kentte bir evin balkonunda bir görüşte beğenip aşık olduğu Çerkez kızını ister. Yani sokağı ve evi tarif ederek. Bir de sarı saçlı mavi gözlü, çilli yüzlü bir Çerkez kızı olarak tarif eder. Dedem de tarife göre kızı istemeye gider. Anne tarafım Çerkez olduğu için iyi bilirim; Çerkez'den kız almak zordur. Her neyse efendim görücü usulü ile evliliğin töreni olan düğünde tam bir komedi yaşanır. Hatta trajikomik de diyebiliriz. Çocuktum, çok gülmüştüm. Amcam "Beni kandırdınız" diyordu; "Benim balkonda görüp beğendiğim kız bu değil" diyordu. Sonra da öfkeyle bağırıyordu; "Beğendiğim kız bu kız!" Elbette tüm Kanat sülalesi şaşkınlık içindeydi. Amcam Çerkez kızın küçüğünü görüp beğenmiş ama babası da yanlışlıkla büyük kızı istemeye gitmişti. Yani bizler için çok küçük ama amcam için büyük bir anlaşmazlık vardı! Ama ömür boyu sürecek tatlı bir anlaşmazlık. Rahmetli amcam çok kızdığı zaman "Seni değil kardeşini sevmiştim" derdi. Yengem de Çerkezler'e özgü gelenek yüzünden sesini fazla yükseltmeden söylenirdi. Ama anlardım ki o çok üzülürdü. Şunu da hiç unutmam. Yengem güzeldi ama kız kardeşi çok güzeldi. Çerkez kızının tüm özelliklerini taşıyan sarı, örgülü saçlı bir kızdı. Gözleri de masmaviydi. Bodrum'daki dostlarım Asım Kaptan ve Çöpçü Kaptan dediğim (Bodrum'da denizin tüm çöplerini topladığı için!) Sulhi, "Haydi köy düğününe gidiyoruz" dediğinde amcamın düğünü aklıma geldi. Yani köy ortasında görücü usulü ile yapılmış bir evliliğin töreni. Doğrusu davul zurnayı görmeyince hayallerim yıkıldı. "Dün kına gecesi yapıldı. Davullar çalındı, halaylar çekildi" dediler. Gittiğim düğün harman yerinde yapılıyordu. Anladık yani kır düğünü olur da, plajda düğün olur da harman yerinde olmaz mı... Biraz yüksekçe yerde komparsita çalan bir orkestra... Tarladan gelirken kıyafetini giymeyi unutmuş bir şarkıcı... Yan taraftan ise sürekli atılan havai fişekler. Herkesin ellerinde ise birer kamera... Harman yerinin ortasında ise gelin ve damat dans ediyor. Tek sorun gelinin yüksek topuklarının saman kaplı zemine saplanıp kalması. Dansta biraz sorun çıkarsa da hayli romantik bir tablo. Köyün yaşlıları ağaç diplerinde ayran içip pilav yerken gençler ise zulada rakıları ve biraları gizli de olsa içiyorlar. Çevredeki gençler "Birazdan kavga çıkacak" diyorlar. Büyükler 'Olur böyle şeyler" diyor. "Kavgaları da kız evinin gençleri çıkarır, kız vermek zordur" diyorlar. Sonra her şey yerini gençlik rüzgarına bırakıyor. Her mahallenin delikanlıları örgütlü biçimde sahneye çıkıp halay çekiyor. İnanılmaz afili ve gösterişli... Soruyorum, "Genç kızlar niye dans etmiyor?" Anlatıyorlar; kızlar pek dans etmezmiş.... Onların gözü genç erkeklerdeymiş. Yani tatlı bir flörtün başlangıcı canım! Ne güzel bir gelenek değil mi!.. Yaşlı kadınlar yanlarında oturttukları kızlarını koruma altına alırken gözler ve işaretler çok şeyi anlatıyor. Düğünde gördüm ki gelenekler sürse de gençler modern ve çağdaş bir düğün istiyor. Ben bu düğüne "garden düğün" (Bahçe düğünü) ismini taktım. O güzelim köylü kızlarının temiz pak ama modern kıyafetleri ile gezmeleri müthiş etkileyiciydi. Öyle modern ve özgürler di ki... Galiba Türkiye'nin yüzünü Batı'ya, genç kızlarımız çeviriyor. Erkeklerin bağnaz ve tutuculuğuna rağmen... Düğüne gelirken, o kötü kıyafetlerine rağmen... (Genç kızlarımız ise özellikle belli ettikleri g-stringleri ile modaya damga vurmuşlardı!!!) Yaşasın tutucu geleneklere başkaldıran bizim kızlarımız... Sahi: Sevgili Çetin Atlan ustamızın özlemlerinin ışığını da gördüm! Köy düğününde piyano yoktu ama orkestra vardı. Köy düğününde cin tonik içen de yoktu ama rakı ve viski servisi de vardı. Şunu anladım ki, köyde şehirde olmayan bir şey var. O da en değerli şeydi: Mutluluğu birlikte yaşamak!...
|