| |
|
|
"Bizans çocuğu" olmak kolay mı sanki?
Bazı şeyleri bilseniz ne olur, bilmeseniz ne olur sanki. Hani Vahşi Batı'da bir kovboy diğerine "İki kere iki kaç eder " diye sormuş. "Dört eder" cevabını alınca da " Sen çok şey biliyorsun, ölmelisin " deyip, karşısındakini vurmuş ya.. Bazı şeyleri bilmek de bunun gibi bir şey olabilir. Örneğin geçen hafta sonu, İstanbul Fener Patriği, Vatikan'da Papa tarafından törenlerle karşılandı ve kendisine 4'üncü yüzyılda yaşamış iki Hıristiyan azizi olan Grigorios Theolog ile Yannis Hrisostomos'un kemikleri ve eşyaları verildi. Patrik Bartholomeos da, bunları İstanbul'a dönüşünde törenle Fener'e yerleştirdi. Fransa Cumhurbaşkanı Chirac'ın " Hepimiz Bizans'ın çocuğuyuz " sözü bu kadar tartışma yarattığına göre, Vatikan ile Fener arasında yer alan ve dünyada "Tarihi Barışma" şeklinde algılanan bu olayın, Türk kamuoyunun ilgisini çekmesi gerekmez miydi? Çünkü bu kemiklerin, 1200'lü yılların başında, Haçlılar tarafından İstanbul yağmalanırken alınıp İtalya'ya götürüldüğü bilgisi de vardı haberlerin içeriğinde. Bu noktada durup, "Şimdi bizim olan İstanbul'un tarihinde neler olmuş" diye merak edip, mesela 13'üncü yüzyılda olup bitenleri bilsek ne değişir, bilmesek ne değişir ki? Mesela şimdi Venedik'in San Marco Kilisesi'nin önünde replikaları, içinde de orijinalleri duran altın alaşımlı, ikişer tonluk dört tane bronz Bizans atı (Quadriga Atları) da, Haçlı yağması sırasında İtalya'ya götürülmüştür. Bunlar Hipodrom'da (Şimdiki Sultanahmet meydanı) dört tane mermer sütunun üzerinde dururmuş. Yani mesela Patrik Vatikan'dan iki azizin kemiklerini geri alırken, Venedik'ten de Bizans atlarını alıp İstanbul'a getirebilseydi fena mı olurdu? Buna karşı biz de, İstanbul'un yağmalandığı 4'üncü Haçlı Seferi'nin itici gücü Venedikli dük Enrico Dandolo'nun kemiklerini de, Venedik'e verirdik. Çünkü bu adamın mezarı Ayasofya'nın girişinde, yerdeki bir taşın altında. Yani " Bizans'ın çocuğu" olunca, çok yoğun bir olaylar ve isimler dizisini bilmek de gerekiyor. Örneğin Fatih İstanbul'u fethetmeden yıllarca önce, babası Sultan Murat Avrupa'da ilerlerken, Avrupa'nın Katolikleri yeni bir Haçlı Seferi düzenlemek ve Bizans'ı kurtarmak için girişimlerde bulunmuşlardır. Örneğin Floransa'nın Medici (Avrupa'nın o zamanki en büyük bankerleri) ailesi bu konuda adeta önderlik etmişlerdir. Çünkü özellikle Cosimo Medici (il Vecchio) antik Yunan ve Bizans hayranıdır. İstanbul'dan getirdiği kitaplarla Avrupa'nın en büyük kitaplığını ve Eflatun Enstitüsü'nü kurmuştur. Onun babası Giovanni di Bicci de Medici'nin de, Osmanlı'ya saldıran Timur'a finansman sağladığı ve hatta Karadeniz'de gemiler donattığı söylenir. Bu Cosimo Medici, İstanbul'daki Ortodoks Patriği'ni İtalya'ya getirip, Papa 4'üncü Eugene ile buluşturmuş ve FerraraFloransa Konseyi'nde (1439), Ortodokslar ve Katolikler barışmış ve birleşmişlerdir. Ama bu anlaşmayı İstanbul Ortodoksları reddedince, Fener'le Vatikan'ın yolları kesin olarak ayrılmıştır. Şimdi Patrik Vatikan'dan iki azizin kemiklerini alınca, yüzlerce yıllık küslük resmen sona ermiştir. Ama o zaman yollar ayrıldığı için, Fatih İstanbul'u kuşatınca, Avrupa'dan Bizans'a büyük yardım gelmedi. Zaten İstanbul'un Ortodoksları da, galiba " Ayasofya'da Katolik kardinallerin külahı yerine, Türklerin sarığını görmek tercih edilir " dediler. Ve bugüne kadar İstanbul'da var oldular. Çünkü 1204'te Ortodoks kilisesi İstanbul'dan Bizans'la birlikte kovulmuş ve burada bir Latin Katolik (1264'e kadar) Krallığı kurulmuştu. Bütün bunları ve mesela Ortodoksluğu bırakıp İstanbul Katolik Piskoposu olan Bessarion'un (1395?1472) serüvenini bilseniz ne olur, bilmeseniz ne olur? Çünkü bugünün kültürüne "Heybeliada Ruhban Okulu'nu açsak mı " tartışmasına katılmak yetiyor.
|