İsmet ile izzet meselesi
Kuduz yeni haçlılar tarafından sivillere ve İslam'ın kutsal mekanlarına karşı işlenen insanlık suçlarına sert bir üslupla karşı çıkmayı dahi 'düşmanlık' olarak algılayan ABD şahinliği Türkiye'nin resmi yetkililerini bayağı yıldırmış.. Dışişleri Bakanı Gül'ün Powell'la diyalogu bu yılgınlığın kahır veren bir örneği: Verilen sözlere rağmen Washington Kuzey Irak'taki PKK'ya karşı harekete geçmediği için Türkiye ve Türk halkı hayal kırıklığı yaşıyor. Bu, maalesef her ayrıntısı ile bir devlet için kişilik ve izzet yoksunluğunu belgeleyen bir tavır. (İzzet; kişinin kendi kimliğine saygılı, kendi kendisiyle barışık ve kendi onuruna düşkün olmak demektir.) Bir kere, kendisini devlet sayan bir oluşum, kendi güvenliğini tehdit eden unsurlar için başka devletlerin himmetine sığınmaz, hadi sığınsa bile bunu açık etmez, hadi açık etse bile hiç değilse marifetmiş gibi icraat diye siyasi ürün pazarına sürmez! Neylersiniz ki altmış yıldan beri ülkemizin yükseltilen değeri ' İncirlik Karakteri' olduğu için eğitim ve iletişim kurumlarımızın ortaya çıkarabildiği ' mamul' aydın ve siyasetçi ortalaması budur. Böyle olduğu için ülkenin kahraman gazetecisi (!) bile ABD'ye tepki koymanın ne kadar tehlikeli bir iş sayılması gerektiğini siyasetçilere öğretmeye kalkışır!!! Felluce olaylarına tepki gösteren DYP lideri Ağar'a böyle kahraman bir üstadın sorduğu soru, kelimesi kelimesine şöyle: Amerika'ya daha ciddi meydan okuma Türkiye açısından mümkün mü? Ağar uzun bir cevap veriyor ama ilk iki cümlesi olayı özetlemeye kafi: Şimdi Türkiye bir korkunun içerisine sokulmuştur; Türkiye ABD'siz ve AB'siz hiçbir şey yapamaz.. Şimdi burada elbette o gazeteci Ağar'a ' Canım niye sesinizi çıkarıyor, niye hükümeti ABD'ye tepki koyamamakla itham ediyorsunuz, bir işe yaramaz, korkmanız lazım, siyaseten yolunuz kesilir, başınıza iş gelir' demiyor.. Fakat ABD'nin yaptıklarına ruhen teslim oluşu da saklayamıyor. Oysa beklenir ki gün görmüş yürekli gazeteci ' İncirlik Karakteri'nin en az etkilediği kişi olsun.. Aksine ' Aman İncirlik Karakteri ne sahip olmazsam bana hayat hakkı tanınmaz' duygusu baskın.. Bu açıdan ABD'nin kendi askerine verdiği duygu ile, bizim ' Coni'ye karşı durulamaz' diye baştan teslim bayrağını göndere çekmiş aydın, bürokrat ve siyasetçimize yerleştirilen duygu arasında fark yok. Saygıdeğer bir okur (C. Özden) dün yazmış: Japonya'da bulunduğum bir zamanda, orada kuruluş kutlamaları dolayısı ile halka açılmış bir Amerikan Üssü'nü ziyaret etmiştim.. Tanıştığım bir Amerikan piyadesinden şu yorumu duyduğumda oldukça etkilenmiştim: ' Bak görüyor musun, biz olmasak dünyanın hali ne olacak! (İncirlik Üssü'nü kastederek) Türkiye'yi bile biz koruyoruz.. ' O ana kadar bana İncirlik, Amerika'nın kendisini ( ve Avrupa'yı ) koruma amacı ile bizden rica ettiği bir askeri üs gibi geliyor ve onlara burayı bizim lütfettiğimizi düşünüyordum. Ama sıradan bir Amerikalı için bu üssün veya diğerlerinin anlamı çok değişikmiş. Meğer onlar bize lütfetmişler. İnanıyorum ki Amerikalılar da buna inanıyor ve Bush'u tekrar seçiyorlar. Evet, sandığa giden pek çok Amerikalı böyle inanıyor ama bunun şaşırtıcı bir yanı yok. Türkiye'de sandığa gidenlerin değil, oyları şekillendiren kanaat önderlerinin büyük bir bölümü ve hatta bir kısım askeri yetkililer bile aynı şeye inanıyor: İncirlik olmazsa bizi kim korur?! Bu karakteri başımıza bela edenin İsmet İnönü olduğunu söylememe öfkelenen dostlara bir hatırlatma daha: 1940'larda olanlardan geçtim.. 1960'larda Johnson'un mektubuna karşı İsmet Paşa'nın verdiği cevap bile bir ' İncirlik Karakteri' belgesi değil midir? Eğer Türkiye'yi dışlayacaksanız yeni bir dünya kurulur ve Türkiye o dünyada yerini alır. Bu; ' Sizin mandanızdan vazgeçer, Sovyetler Birliği mandasını kabul ederiz' demekten başka bir şey değildir. Yıllar yılı İsmet Paşa, bu ' kolay kıble değiştirebilen İncirlik Karakteri'ni yazıtlaştıran sözleri için aydınlarımız tarafından büyük devlet adamı sayılmamış mıdır? Gündüzün zıddı olarak geceyi hatırlamak kadar basit bir pazarlık cümlesinin yüceltilebildiği, dolayısıyla büyüklük ve kahramanlığın her geçen gün daha ucuzlatıldığı bir toplumda mezara konan kişilik ve izzet duygusunu ihya etmek ne kadar zor görünürse görünsün vazgeçilemeyecek bir hedeftir.
|